target
stringlengths
2
28
definition
stringlengths
4
345
example
stringlengths
1
317
language
stringclasses
1 value
Kümes
(Mimarlık) tavuk, hindi v.s. evcil hayvanların barınmasına yarayan kapalı yer.
Ne kümeste tavuk bırakırmış, ne ahırda hayvan, ne de ağılda koyun. — H. R. Gürpınar
tr
Hırsızlık etmek
(Kriminoloji) başkalarının parasını veya malını çalmak.
“Sağ salim sokağa çıktıktan sonra Bağdat'ta artık hırsızlık yapamayacağını anlamıştı.” - İ. O. Anar
tr
Beynelmilel
Uluslararası.
Medeniyetin beynelmilel fakat harsın mutlaka millî olduğunu unutmayacağız." - O. S. Orhon
tr
Yama
(Aletler) bu iş için kullanılan parça.
Bereket versin, benim tente yaması içindeki paracıklara. - A. Gündüz
tr
Saklanmak
Saklama işi yapılmak.
Şarap mahzende saklanır, aşkın kalbimde yıllanıyor. - Şarkı
tr
Dar
Içine alacağı şeye oranla ölçüleri yetersiz olan, geniş ve bol karşıtı.
Bütün gece eski kentin dar sokaklarında dolaştım. - A. Ağaoğlu
tr
Yeryüzü
(Coğrafya) dünya.
Ancak günün birinde, yeryüzü bu, bilinmez, belki taksinin birinde şoför yamaklığı yaparım. - N. Hikmet
tr
Rekât
(İslâm) namazda bir kıyam, bir rükû ve iki secdeden oluşan bölüm.
Öğle namazının kaç rekât olduğunu unutmuş, aklında hiç namaz suresi kalmamıştı. — H. R. Gürpınar
tr
Etmek
Yapmak.
Şemsi, sıra düştükçe emlâk komisyonculuğu ediyordu. — H. Taner
tr
Yansı
Akis.
Yüzümün durgun sudaki yansısına eğildim. - İnci Aral
tr
Iyi huylu
Huyu iyi olan.
Çoğu zaman "iyi huylu insan" diyeceğimize kısaca "iyi insan" deriz. Halbuki huyu, karakteri iyi olan, her zaman ahlâken iyi değildir
tr
Genişlik
Geniş olma durumu.
İçimde âdeta bir genişlik, bir ferahlık var. - N. Hikmet
tr
Gece yarısı
Gecenin ilerlemiş saatleri, gecenin ortası.
Çok soğuk bir gece yarısı köye varıyor, muhtarın evine iniyorduk. - A. Kutlu
tr
Kadar
Büyüklüğünde, genişliğinde.
Bacak kadar çocuk
tr
Mikrodevlet
(Coğrafya, politika) Müstakil, fakat çok küçük alan ve nüfusu olan devlet.
Vatikan, mikrodevletlerin en küçüğüdür
tr
Gerdan
Şişmanlarda çenenin altındaki tombulluk.
Sivri çenenin altında iki kat bir gerdan. - A. Gündüz
tr
Açılır
Açılması olanaklı, açılabilir.
Açılır kapı
tr
Söylenmek
Söyleme işi yapılmak.
Suçluların ikisini de sağ bırakmayacağı söylenmekteydi. -H. R. Gürpınar
tr
Tavan
Bir yapının, kapalı bir yerin üst bölümünü oluşturan düz ve yatay yüzey, taban karşıtı.
Bir aralık başımı yukarı kaldırdım ve tavandan sarkan bezgin ışığa baktım. - H. S. Tanrıöver
tr
Mahkeme kapısı
Mahkeme.
Yıllarca mahkeme kapılarında süründü
tr
Onartmak
Onarma işini birine yaptırmak, tamir ettirmek.
Fatih Sultan Mehmet onu onarttığı gibi III. Murat da 1582 yılında yenilemiştir. - Salâh Birsel
tr
Izlemek
Bir olayın gelişimini gözden geçirmek.
Bu ustaca düzeni Osmanlıların her işinde izleyebilirsiniz. — A. S. Birsel
tr
Arttırılmak
Arttırma işi yapılmak.
Öte yanda basın, bu çeşit oyunlarla halkın tiyatro kültürünün arttırılamayacağı düşüncesindeydi. - Metin And
tr
Fazla
Daha çok, aşkın.
Biz ancak Cumhuriyet devrinde elli yıldan fazla bir barış devri geçirmişiz. - B. Felek
tr
Bayır aşağı
Tepeden düze doğru, düzlüğe yönelerek.
Çocuklar, gençler bir koşu bırakırlardı kendilerini bayır aşağı. - Necati Cumalı
tr
Al sancak
(Sembol adları) kırmızı sancak, Türk bayrağı.
Sönmeden yurdumun üstünde tüten en son ocak. - M. A. Ersoy
tr
Bayan
Eş, karı.
Süleyman Bolluk da bayanın sımsıkı koluna girmişti.” - H. E. Adıvar
tr
Yememek
Sürekli üzmemek, tedirgin etmemek.
Bu dert beni yemiyor
tr
Dam
Üzeri toprak kaplı ev, küçük ev, köy evi.
Hekim kendisine üç ay, tam üç ay damdan dışarı çıkmaya izin vermemişti. - N. Nâzım
tr
Duraklamak
Bir süre ses çıkarmamak, bir şey söylememek, duraksamak, tereddüt etmek.
Rüstem hayret içinde durakladı. - S. F. Abasıyanık
tr
Asa
(Aletler) bazı ülkelerde, hükümdarların, generallerin, din adamlarının güç sembolü olarak, törenlerde taşıdıkları bir tür ağaç veya metalden değnek.
Eceli gelip de Süleyman'ın ölümüne hükmettiğimizde asasını kemirmekte olan bir ağaç kurdu onun ölümünü onlara fark ettirdi. - Meryem Aybike Sinan
tr
Değişim
Bir zaman dilimi içindeki değişikliklerin bütünü.
Bu müsamere günündeki selamlama süresince bedenimde bir değişim olmuştu. - Adalet Ağaoğlu
tr
Anason
(Maydanozgiller, ot) maydanozgillerden, kokulu tohumu hamur işlerinde ve rakı yapımında kullanılan bitki.
Mal sahibiyle anason, buğday ektiler."- N. Cumalı
tr
Antika
Mendil, önlük, yatak çarşafı gibi bezlerin kıyılarına koşut ipliklerden bir bölümü çekilip bunlara dikey olanların ikisi, üçü bir arada iplikle sarılarak yapılan diş diş süs.
Anti'ka
tr
Gelmek
E uğramak, olmak.
Başımıza bir bela geldi. Felç gelmek
tr
Açılmak
Genişlemek, bollaşmak.
Ayakkabısı açıldı
tr
Basmak
Bir şeyin etkisinde kalıp eziklik, üzüntü ve ağırlık duymak.
Yüreğinin acısını duyuyordu. Sıkıntı basmış, terlemeye başlamıştı. İzin istedi." - Y. Z. Bahadınlı
tr
Gangster
Herhangi bir çıkar için her türlü kötülüğü yapan kimse.
Artık yapacak işleri kalmamış da afyon kaçakçılarına, karaborsa gangsterlerine taktik vermeye kalkmışlar. - H. E. Adıvar
tr
Layık
Nitelikleri, özü, hareketleri, davranışlarıyla bir şeyi elde etmeye hak kazanmış olan.
Sevilmeye o herkesten fazla layıktır. - P. Safa
tr
Düşmek
Bazı deyimlerde "yürümek, birlikte gelmek" anlamlarında kullanılan bir fiil.
Bana elinde silâh: "Önüme düş"" diye emredince uymak zorunda kaldım
tr
Kuvvetli
Görevini iyi yapan, keskin.
Kuvvetli gözleri var
tr
Sefer
Kere, kez, defa.
Her seferinde ufaklıklardan en büyüğü açardı telefonu. - Elif Şafak
tr
Edebî
(Edebiyat) edebiyata ilişkin, edebiyatla alakalı.
Gazete idaresinde biriken ebedî mecmuaların yapraklarını karıştırıyorum. — A. Haşim
tr
Skeç
(Tiyatro) güldürü niteliğinde kısa oyun.
Bir okul skecinin gönülsüz oyuncuları gibiydiler. - Ayşe Kulin
tr
Örme
(Dokuma) örmek işi.
Kale kapısından yalnız birini açık bırakarak bakilerini örmeye başlamışlardı. - O. S. Orhon
tr
Fikir alışverişi
Herhangi bir konuda düşünceleri karşılıklı olarak paylaşma, düşünce alışverişi, fikir teatisi.
Ülkelerle yazarlar arasındaki fikir alışverişini kolaylaştıracak organları kurmak, buna engel olabilecek bazı önyargıları da yıkmak gerekmektedir. - Cemil Meriç
tr
Dam
(Mimarlık) yapıları dış etkilerden korumak amacıyla üzerlerine yapılan çoğu kiremit kaplı bölüm.
Pencerenin önüne geçmiş, dalgın ve hiddetli nazarlarıyla karşıki damları seyrediyordu. - Ercüment Ekrem Talû
tr
Ayınga
Kaçak tütün.
Ekseri ‘ayınga’ derler, tütün kaçakçıları getirirler; tiryakiler onu alırlar, güzelce kıyarlar, tabakalara basarlar, kendileri sarma yaparlardı. - İbrahim Köken
tr
Kurutmak
Suyunu ve ıslaklığını giderip kuru duruma getirmek.
Gözyaşlarını kurut, dedi, bilirsin ki kader değişmez. - Cemil Meriç
tr
Lokum
(Tatlılar) Şekerli nişasta eriyiğini pişirip hafif ağdalaştırarak yapılan, küçük küp veya dikdörtgen şekilde kesilen şekerleme.
Üsküdar'a gider iken bir mendil buldum / Mendilimin içine lokum doldurdum. — Halk türküsü
tr
Sağlı sollu
Sağda ve solda olan.
“Kopan feryadın gücü sağlı sollu komşuların eve hücum edeceği kaygısını uyandırdı.” -A. Kutlu
tr
Kadar
Gibi.
İstanbul'un balıkları kadar balıkçıları da hoştur. — S. F. Abasıyanık
tr
Yoklaşmak
Yok duruma gelmek.
Edebiyatı yok etmeye kalkarsak konuşma dili bizatihi özelliğini kaybedecek, yoklaşacaktır. - İ. Özel
tr
Çıkarmak
Yayımlamak.
Gençlerin tenkitlerini gördü, yeni çıkardıkları edebiyat tarihlerini karıştırdı. - Orhan Seyfi Orhon
tr
Fiyat
(Ticaret) alım veya satımda bir şeyin para karşılığındaki değeri, eder, paha.
Fiyatı her ne ise derhâl tediye ederim. - N. Hikmet
tr
Kaza geliyorum demez
Kaza, beklenmedik zamanda, yerde.
Birdenbire gelir. Olacağı bilinse önleyici önlem alınır
tr
Yün
Yünden yapılmış.
Sırtımdaki kırmızı yün hırkam devamlı su çekiyordu. - A. Kutlu
tr
Şaşmak
Den yolundan sapmak, gidişini değiştirmek, veya yanılmak.
Güzel düşün, iyi hisset, yanılma, aldanma / Ne varsa doğrudadır, doğruluk şaşar sanma" - T. Fikret
tr
Zeki
Çabuk ve kolay kavrayan.
Bildiğim, onun zeki bir genç olduğu ve ara sıra sevimli, ufak şiirler yazdığıdır. — M. Ş. Esendal
tr
Hüsnüniyet
Iyi niyet.
Fakat Müfit'te buna inanacak kadar hüsnüniyet kalmamıştı. - P. Safa
tr
Elek
(Aletler) taneli veya un gibi toz durumunda olan şeyleri yabancı maddelerden ayıklamak veya incesini kabasından ayırmak için kullanılan, tahta bir kasnak ve tek tarafa gerilmiş, gözenekli tel, kıl, bez vb.nden oluşan araç, elemek için kullanılan alet.
Evden bir elek getirilecek, eleğin kenarına bir sopa konup kaldırılacak. - Sait Faik Abasıyanık
tr
Tarafsızlık
Yansızlık.
Ben tarafsızlığımı ilan ediyorum. - N. Hikmet
tr
Cisim
(Anatomi) arka, beden, gövde, vücut.
Yataktaki örtülü cisim dertop olmuş şeklini, hareketsizliğini muhafaza ediyor. — R. H. Karay
tr
Tek
Yalnızca.
Bunun için tek bir yol var
tr
Rejisör
Yönetmen.
Kimi rejisörler ise çeşitli oyunlarının kahramanları hakkında kendisinden ayrıntılı bilgiler istiyorlardı. - N. Hikmet
tr
Baskın
Sertlik, zorluk bakımından üstün, başat.
Belli bir şey ki bu genç ikisinden de baskın, çekemiyorlar. - H. Taner
tr
Açılım
Yeni bir bakış açısı getirme.
Hüzünlü bir açılım yerine yer yer gülümseten bir anlatımı koydum. - A. Kutlu
tr
Irrasyonel sayı
(Matematik) tam veya kesirli sayı olarak gösterilemeyen sayıların ortak adı.
Eş anlamlısı: oransız sayı
tr
Verici
(Fizik) elektromanyetik dalgalar yardımıyla işaret, ses ve görüntü iletmeye yarayan cihazların genel adı.
Anten olursa verici istasyonları da kurulabilir. - F. R. Atay
tr
Dülger
(Meslekler) yapıların, kaba ağaç işlerini yapan} kişi, doğramacı, marangoz.
Rumeli Hisarı'nda Fatih Sultan Mehmet'in duvarcı ve dülgerleri, Bizans üzerine açılacak büyük savaşın namlı hisarını ya bugün yükseltecek ya yarın. - A. İlhan ''Sonra 'dülger' Mantar Stepan'a ne demeli ? Böyle bir köylü bulamayacağınıza sizinle her şeyine iddiaya girebilirim.'' -Nikolay Vasilyeviç Gogol / Ölü Canlar
tr
Temizlenmek
Temiz duruma gelmek, arınmak, paklanmak.
Bu sebepten, sanki daha önce hiç temizlenmemişçesine temizlerler evlerini. - E. Şafak
tr
Yüzüncü
(Sıral sayılar) yüz sayısının sıra sıfatı, sırada doksan dokuzuncudan sonra gelen, 100'üncü.
Türk sayıları sıfatdırlar
tr
Teslim etmemek
Gerçek olduğunu söylememek.
Şehrin teslim edilmemesi hâlinde bütün canlıların öldürülmesi mevzubahisti
tr
Okunmak
Okuma işine konu olmak.
Gece olmuş, yatsılar okunmuş, daha damat bey gelmemişti. - S. M. Alus
tr
Oynak
Kımıldayan, yerinde sağlam durmayan, hareketli.
Boğaz'ın oynak ve çırpıntılı sularına açıldı mı korkuya benzer bir ürperti geçirilir. - S. Ayverdi
tr
Geçim
Geçinmek işi, geçinme araçları, maişet.
Geçimini dülgerlikle sağlardı. - N. F. Kısakürek
tr
Kopmak
Gövdeden ayrılmak.
Ağacın dalları fırtınada koptu. Savaşta bacağı kopmuş
tr
Manastır
(Din, mimarlık) Hıristiyanlıkta bazı kesin kurallara bağlı rahip veya rahibelerin dünya ile ilgilerini keserek yaşadıkları yapı, keşişhane.
İnsan manastıra kapansın, rahibe olsun daha iyi öyleyse." - Attila İlhan
tr
Acı vermek
Birinin üzülmesine sebep olmak, incitmek.
Başkalarına elinden geldiğince acı vermeye çalışmak başlıca eğlencesiydi. - Refik Erduran
tr
Dinmek
(Mecaz) iyileşmek.
Biraz sevinmek için bekledim dinsin yaram. Anladım, bana gülmek değil yaşamak haram. - Faruk Nafiz Çamlıbel
tr
Ortanca
Yaş bakımından üç kardeşin büyüğü ile küçüğü arasında bulunan.
Ortanca erkek kardeşimle aynı yöntemi benimsemiş olması beni tedirgin ediyor. - A. Ağaoğlu
tr
Çatlamak
Parçaları ayrılıp dağılmayacak biçimde yarılmak.
Eğer çay doldururken bardak çatlarsa, üzerlerinde nazar olduğuna hükmeder, gidip bir koşu ateşte tuz çevirirdi. - Elif Şafak
tr
Gelmek
Kendine yapılan herhangi bir davranış veya hâli iyi karşılamak.
Kadri o adamlardandır ki iyi davranmaya, yüz vermeye gelmez. - Memduh Şevket Esendal
tr
Pusula
(Manyetizma, aletler, ölçü aletleri) Üzerinde kuzey güney doğrultusunu gösteren bir mıknatıs iğnesi bulunan ve yön tespit etmek için kullanılan kadranlı araç, yön belirteci.
Tam kutup noktasında pusula deli olmuş gibi dönmeye başlar. - Ö. Seyfettin
tr
Kimse
(Belgisiz adıl): herhangi bir kişi, kim olduğu bilinmeyen kişi, biri.
Kimsenin girdisi çıktısı, alacağı borcu ile uğraşmak istemiyordum. - N. Cumalı
tr
Hâkim olmak
Etkili olmak, hükmetmek.
Islak saçları bir beyaz tülbende sarılı, hamamdan yeni çıkmış bir Türk kızı onun bütün hülyalarına hâkim olmaya başlamıştı. - Yakup Kadri Karaosmanoğlu
tr
Ana Türkçe
(Türkçe) Türkçenin Orhun ve Yenisey kitabelerinden daha eskilerde, milâttan önceki zamanlarda kullanılan dil.
Eş anlamlıları: Ön Türkçe, Proto Türkçe
tr
Düşmek
(Havacılık) hava taşıtları kaza sonucu hızla yere inerek çarpmak.
Brighton'da 2015'teki uçak gösterisinde uçaklardan bir yol üstüne düştü, yedi kişi öldü
tr
Basmak
Basınç yaparak sıvı ve gazları itmek.
Pompa bozulmuş, suyu basmıyor. Otomobilin lastiğine hava basmak
tr
Mazur görmek
Kusura bakmamak, hoş görmek, bağışlamak, affetmek.
Büyük işler deruhte etmemiş insanların, bu husustaki tereddütlerini mazur görmelidir.” -Atatürk
tr
Tutulu
Tutulmuş.
Bizim takımda bütün yerler evvelden tutulu idi.” - H. Taner
tr
Meslek
(Meslekler) belli bir eğitim ile kazanılan sistemli bilgi ve becerilere dayalı, insanlara yararlı mal üretmek, hizmet vermek ve karşılığında para kazanmak için yapılan, kuralları belirlenmiş iş.
Araya giren yıllar zarfında meslekten kopunca eski arkadaşlarıyla ünsiyeti de kopmuştu. — O. Aysu
tr
Açılmak
Sis, karanlık, duman vb. dağılmak, yoğunluğunu yitirmek.
Belki hava açılıyor. - Refik Halit Karay
tr
Yapmacık
Içten olmayan, yapma, yapay, sahte, suni, zahirî, sofistike.
Köylülerden kapma biraz yapmacık bir safiyetle konuşuyordu. - S. F. Abasıyanık
tr
Çamaşır
Kirli eşyaları yıkama işi.
Artık benim gündelikle çamaşıra, ortalık temizlemeye gitmemden başka çare kalmadı. - H. E. Adıvar
tr
Yaygara
Gereksiz olarak yüksek sesle bağırıp çağırma.
Cıyak cıyak bir dudu yaygarası, herkesi yerinden sıçrattı. - Sermet Muhtar Alus
tr
Yaraşır
Layık, uygun.
Yüzüne kahramanlığına yaraşır bir tebessüm sindirdi. - N. Uygur
tr
Vs
V.s. kavramının farklı yazılışı.
Geçici süreyle Türkiye’de bulunan kişilerin (diplomat, gurbetçi turist vatandaşlarımız vs.) cep telefonu IMEI kodlarını kaydettirmeleri gerekmektedir
tr
Şaşkın
Düşünceleri dağılmış, karışmış, ne yapacağını bilemez duruma gelmiş.
Şaşkınım, çenem, dudaklarım, dilim sanki artık beni dinlemiyorlar. - A. Ümit
tr
Dok
(Denizcilik) gemilerin yükünün boşaltıldığı veya onarıldığı, üstü örtülü havuz, tersane.
Çekiç sesleri geliyor doklardan. Güzelim bahar rüzgârında ter kokuları. İstanbul'u dinliyorum, gözlerim kapalı. - O. V. Kanık
tr