dergi_ismi
stringlengths
4
111
title
stringlengths
0
528
url
stringlengths
4
80
pdf_url
stringlengths
4
57
text
stringlengths
1
42.6k
Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi
TBMM’de Ekonomik Gündem: Rus Altınları (1920-1922)
https://dergipark.org.tr/tr/pub/aamd/issue/57696/815937
https://dergipark.org.tr/tr/download/article-file/1401595
1918 yılına gelindiğinde, I. Dünya Savaşı Yakındoğu bölgesi için henüz neticeye kavuşmamıştı. TBMM Hükumeti Bolşevik Rusyasıyla bir yandan siyasi ilişkilerini geliştirirken bir yandan da maddi yardımların yapılması için görüşmelerini sürdürdü. Uzun süren müzakerelerden sonra altın rubleler halinde yardım yapılması konusunda mutabakata varıldı. Altınlar mali sıkıntıların giderilmesi maksadıyla piyasaya sürüldü. Eylül 1920 tarihinden itibaren 1 altın ruble 59 kuruş, kasım 1921 tarihinden sonra ise 75 kuruş üzerinden işlem görmeye başladı. Öte yandan milli bir bankanın olmayışı, Maliye Vekaletinin sabit bir değer üzerinden altın politikasını yürütmesine sebep oldu. Bu durum yeni tartışmaları beraberinde getirdi. Hazinenin zarara uğratıldığına yönelik yapılan yorumlar, meclisin gündemine taşınmıştı. Meclisin tartıştığı konular sadece bununla sınırlı değildi. Altın kaçakçılığını önlemek adına atılan adımlar yetersiz kalmıştı. Altın fiyatlarında oynama yapılmasına rağmen istenilen sonuca ulaşılamamıştı. Dolayısıyla altın kaçakçılığı, bir an önce çözüme kavuşturulması beklenen sorunların başında gelmekteydi.
Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi
Millî Mücadele Yıllarında İngiliz ve Fransızların İşgal Ettikleri Güney Bölgesi’nde Haberleşmeye Yönelik Sansür Uygulamaları
https://dergipark.org.tr/tr/pub/aamd/issue/54284/732710
https://dergipark.org.tr/tr/download/article-file/1090318
I. Dünya Savaşından sonra harp Güney Bölgesinde devam etti. Daha savaş esnasında planlamalara giren İngiltere ve Fransa kendi aralarında Sykes-Picot Gizli Anlaşmasıyla Güney Bölgesini işgal etmeyi düşündü. Bu amaçla bölgeyi belirli bir sınırsal tanımı olmayan Kilikya olarak tanımlayan işgalci devletler, ucu açık bir bölgesel tanımlamayla genişleyebilmeyi tasarladılar. Güney Bölgesini işgal eden İngiltere ve Fransa, şehirler arasında ve hükumetle kurulacak bağlantının bölge ahalisini heyecanlandıracağı gibi kendilerine karşı oluşabilecek tepkiden çekindi. Bu amaçla İngiliz ve Fransız işgal kuvvetleri; Antep, Adana, Maraş ve Urfanın dış dünyayla bağlantısını posta ve telgrafı sansürleyerek denetimi altına aldı. Her türlü muharebatın sansürlendiği gibi hükumetle kurulacak resmi haberleşme de sansürlendi. Böylece dış dünyayla bağlantısı kesilen bu şehirlerde haberleşme yok denecek ölçüde azaldı. Ancak koşullar ne kadar zor olsa da vatanın selameti için haberleşmenin sağlanması gerekiyordu. Bu nedenle İngiliz ve Fransız askerinin yanısıra bölgenin haberleşme noktalarını çok iyi bilen Ermenilerin atlatılması lazımdı. Bunun için bölge ahalisi İngiliz ve Fransız sansürünü, farklı güzergah yolları veya şifreli haberleşmelerle atlatmaya çalıştı. Bu makalede Milli Mücadele döneminde İngiliz ve Fransızların Güney Bölgesinde haberleşmeye uyguladığı sansür ele alınmıştır.
Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi
Gizli Antlaşmalar Çerçevesinde San Remo Konferansı’nda Ortadoğu’yu Şekillendirme Çabaları
https://dergipark.org.tr/tr/pub/aamd/issue/54284/732722
https://dergipark.org.tr/tr/download/article-file/1090310
Ortadoğu toprakları tarih boyunca insanlık için kıymetli bir coğrafya olmuştur. Osmanlı Devleti hakimiyetinde uzun yıllar barış ve huzurun egemen olduğu Ortadoğu toprakları Osmanlı Devletinin eski gücünü kaybetmesi, Sanayi İnkılabı ile Avrupanın emperyalist ihtiyacının artması sonucu dünya devletleri için odak noktası olmuştur. Her büyük gücün hakim olmak istediği Ortadoğu, Birinci Dünya Savaşında mücadelenin merkezi haline gelmiştir. İtilaf Devletleri savaştan sonra birbirleriyle mücadele etmemek için Osmanlı Devletinin Ortadoğu topraklarını İstanbul, Londra, Sykes-Picot, Saint Jean De Maurienne Antlaşmaları ile paylaşmışlardır. Ancak savaştan sonra bu antlaşmalar bazı değişikliklere uğramış San Remo Konferansı öncesi Paris ve Londra Konferansları ile nüfuz bölgeleri yeniden düzenlenmiştir. San Remo Konferansı ile İtilaf Devletlerinin Ortadoğu ve Anadoluda kurmak istediği sisteme ABDnin dahil olmayacağı ortaya çıkmıştır. Ermeniler için vaat edilen Ermenistan devletinin sadece kağıt üzerinde olabileceği netleşmiştir. İngilterenin Kürt devleti kurma planının üstü örtülmüştür. İtalyaya rağmen Trakyanın ve İzmirin yönetimlerinin Yunanistana bırakılması ise İngilterenin Egede sınırları geniş bir Yunan devletini çıkarlarına uygun gördüğünün kanıtıdır. San Remo Konferansı kararları İtilaf Devletleri tarafından Ortadoğu ve Anadolu toprakları için nihai bir son olarak kabul edilmiştir. San Remo Konferansında aralarındaki anlaşmazlığı çözen Müttefikler Anadolu için Sevr Antlaşmasını uygulamayı, Arap toprakları için ise manda yönetimleri kurmayı kararlaştırmışlardır. Çalışmada Ortadoğunun gizli antlaşmalar ile çizilen sınırlarına San Remo Konferansının etkisi üzerinde durulmuştur.
Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi
Muameleyi Tehir, Evrakı Teksir: Türkiye Büyük Millet Meclisinde Kırtasiyecilikle Mücadele Tartışmaları (1920-1938)
https://dergipark.org.tr/tr/pub/aamd/issue/54284/732739
https://dergipark.org.tr/tr/download/article-file/1090309
Bürokrasi bütün devlet yönetimlerinde kullanılan bir idare tarzı olarak, uygulama safhasında kırtasiyecilik denen problemi ortaya çıkarmaktadır. Bürokrasi, Osmanlı Devletinin de önemli problemlerinden birisi olmuş ve bu haliyle Türkiye Cumhuriyeti Devletine miras kalmıştır. Osmanlı Devletinden devralınan geleneksel bürokrasinin milli egemenlik esasına dayalı yeni devlet ile uyumlu hale gelmesini amaçlayan Mustafa Kemal Atatürk, bu amaçla bazı düzenlemeler gerçekleştirmiştir. Öncelikle Osmanlı bürokrasisi kısmen tasfiye edilmiş, yeni kurulan devletle sorunsuz işleyebilecek bürokrasi yaratılmaya çalışılmıştır. TBMM hükumeti, yeni bir bürokrasi anlayışı oluşturmamış, Osmanlı bürokrasi geleneğini devam ettirmiştir. Bu durum her ne kadar içinde bulunulan olağanüstü ortamın bir gereği olarak düşünülse bile, temellerinden bir tanesi de halkçılık ilkesi olan mecliste önemli tartışmalara sebep olmuştur. Milletvekilleri, devletle vatandaş arasındaki resmi yazışma ve işlemlerin yavaş seyrettiğinden hareketle hükumetlere sert eleştirilerde bulunmuş, çözüm yolları önermişlerdir. Hükumetler ise bürokrasinin devletin işleyişinde anahtar rol üstlendiği düşüncesi ile radikal önlemler almamışlardır. Bu tartışmalar zaman zaman azalmakla birlikte sürekli olarak devam etmiştir. Tartışmalar ve çözüm önerileri genelde aynı milletvekilleri tarafından dile getirilmiştir. Türkiyede kırtasiyecilikle mücadele çalışmaları ciddi mahiyette II. Dünya Savaşından sonra başlayarak 1960 yılında hız kazanmıştır. Çalışmamızda kırtasiyecilikle mücadelenin TBMMnin kuruluşu ile birlikte başladığı, meclisin kırtasiyeciliği bitirmek için arzulu olmasına rağmen teknik altyapı ve uzman eksikliği ile birlikte konunun bütün devlet teşkilatlarını içine alacak şekilde incelenmemesi gibi sebeplerden dolayı başarılamadığı anlatılmaktadır.
Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi
Hatay Sorunu ve ABD: Washington’un Hatay’da Arkeolojik Kazı İmtiyazını Sürdürme Girişimleri
https://dergipark.org.tr/tr/pub/aamd/issue/54284/732743
https://dergipark.org.tr/tr/download/article-file/1090308
Bu çalışma Hatayın Türkiyeye katılma sürecinde ABDnin Hataydaki arkeolojik kazı yapma imtiyazını koruma girişimlerini incelemektedir. Bu dönemde biri Chicago Üniversitesi Doğu Enstitüsüne diğeri de Princeton Üniversitesi Kazı Komitesine bağlı olmak üzere iki Amerikan heyeti Hatayda kazı çalışmaları yapmaktadır. Bu heyetler bölgedeki Fransız yönetimi ile yapmış oldukları antlaşmalar neticesinde kazılarda elde ettikleri tarihi eserlerin bir bölümünü yurt dışına çıkarma hakkına sahiptiler. Ancak Türkiyenin Fransa ile yaptığı antlaşmalar sonucu her geçen gün Hatayda kontrolünü artırması Amerikan kazı heyetlerini endişelendirmiştir. Sahip oldukları imtiyazları kaybetmekten korkan bu heyetler ABD Dışişlerine başvurmuştur. ABD Dışişleri, Hataydaki Amerikan çıkarlarını korumak için yoğun bir şekilde diplomatik girişimlerde bulunmuştur. ABD Dışişleri, Beyruttaki Başkonsolosluğunun yanı sıra Paris ve Ankaradaki Büyükelçilikleri vasıtasıyla bölgede yaşanan gelişmelerden haberdar olmuştur. ABD Dışişlerinden aldıkları talimatlarla ABDli diplomatlar özellikle Fransız yöneticilerle görüşmeler gerçekleştirmişlerdir. Bu görüşmelerde ABD ile Fransa arasında 1924 yılında imzalanan antlaşmaya vurgu yapılarak Fransanın Hatayda ABDnin sahip olduğu hakları koruması gerektiğinin altı çizilmiştir. Böylece ABD, Hatayın kontrolü Türkiyeye geçse bile sahip olduğu hakların devam etmesini istemiştir. ABDnin tüm bu girişimleri, yapılan bu çalışmanın araştırma konusunu teşkil etmektedir. Arşiv belgeleri ışığında konu, detaylı bir şekilde incelenerek ABDnin çıkarlarını korumak için yapmış olduğu girişimlerin tahlili yapılmıştır.
Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi
Hatay’ın Türkiye’ye İltihakı Sürecinde İtalya’nın Tepkisi
https://dergipark.org.tr/tr/pub/aamd/issue/54284/732756
https://dergipark.org.tr/tr/download/article-file/1090304
Misakımilli sınırları içinde olduğu halde, 20 Ekim 1921de Ankara hükumeti ile Fransa arasında yapılan anlaşma ve Lozan Barış Antlaşmasında Türkiye, bazı özerk hükümler içermekle birlikte, Hatayın Suriyede kalmasını kabul etmişti. Hatayı Şahsi meselesi olarak gören Atatürk, Kırk asırlık Türk yurdu yaban ellerde kalamaz diyerek Türkiyenin niyetini ve kararlılığını göstermiştir. Avrupada 1930ların ikinci yarısında ortaya çıkan tablo, Türkiyenin İngiltere ve Fransa ile ilişkilerini bir ittifaka götürdü. Bu süreçte Fransanın Suriyede manda idaresine son vermesini, Türkiye, Hatay konusunda bir fırsat olarak gördü. Görüşmeler sonunda Hatay, önce özerk, ardından bağımsız bir yapıya kavuştu ve nihayet Hatay parlamentosu 29 Haziran 1939da son toplantısını yaparak oybirliğiyle aldığı bir kararla Türkiyeye ilhak etmiştir. Suriye ile ilgisi daha önceki yıllara gitmekle birlikte, İtalyanın bölgeye dönük faaliyetleri 1930larda arttı. Bütün dış politikasını sömürgecilik üzerine kuran Mussolini İtalyası, Fransanın çekilmesi durumunda Suriyeye yerleşmeyi planlıyordu. Bu nedenle 23 Haziran 1939da Sancak meselesi hakkında Türk-Fransız antlaşmasının imzalanması İtalya Devleti ve basınını ayağa kaldırdı. İtalyan basınında, Türk-İngiliz-Fransız yakınlaşmasını eleştiren yazılar çıkmaya başladı. Asıl tepki İtalya hükumeti tarafından gösterildi ve İtalya, Fransaya 10 Temmuz 1939da bir nota verdi. Söz konusu notada, 23 Haziran 1939 tarihli Türk-Fransız antlaşmasına atıfta bulunularak, San Remoda 24 Nisan 1920de İngiltere, Fransa ve İtalya arasında alınan karar gereğince, İtalyanın haberi ve rızası olmadan böyle bir antlaşma yapılamayacağını ileri sürdü. Bu nota, zaten derin bir güvensizlik döneminden geçmekte olan Türkiye-İtalya ilişkilerinde olumsuz bir rol oynadı. Aslında mesele sadece Türkiye-İtalya ilişkileriyle sınırlı değildi. İtalyanın tepkisi Türkiyeye olduğu kadar Türkiye-İngiltere-Fransa arasında oluşan ittifaka da yöneliktir.
Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi
Hatay’da Varlık Vergisi Uygulamaları (1942-1943)
https://dergipark.org.tr/tr/pub/aamd/issue/54284/732767
https://dergipark.org.tr/tr/download/article-file/1090300
Hatay, Mondros Ateşkes Antlaşması ardından Fransızlar tarafından işgalinden tam 21 yıl sonra, Mustafa Kemal Atatürkün olağanüstü diplomatik gayretleri sonucu 11 Temmuz 1939 tarihinde tekrar anavatan sınırlarına dahil edilmiştir. 1 Eylül 1939 tarihinde başlayan İkinci Dünya Savaşına aylar kala yaşanan bu gelişmenin sevinci, savaşın başlamasıyla bir nevi yarım kalmıştır. Savaş tüm dünyayı etkilediği gibi Türkiyeyi de hem askeri hem de ekonomik açıdan olumsuz etkilemiştir. Türkiye savaşa girmemiş olsa da bir buçuk milyona yakın genç silahaltına alınmıştır. Milli savunma masraflarının artması, genç nüfusun askerde olması bütçe açığını oluşturmuş, para basımı artmış, üretim düşmüş, fiyatlar ve enflasyon yükselmiştir. Bu gelişmeler halkı ekonomik yönden olumsuz etkilemiştir. Osmanlı Devletinden, Cumhuriyete miras kalan Müslüman nüfus genelde çiftçilikle uğraştığından Gayrimüslimler ticari piyasaya egemen olmuşlardır. Savaş esnasında yaşanan ekonomik sıkıntı halkın çoğunluğunu yoksullaştırırken bir takım tüccar geçinen vurguncuları ise aşırı zenginleştirmiştir. Bu dönemde ithalat işleri özellikle Gayrimüslimlerin elinde olduğundan kazananlar da yine bu tüccarlar olmuştur. Kazançlar karaborsacılık, stokçuluk ve vurgunculuk gibi yasa dışı yollarla elde edildiği için, vergiden de kaçırılmıştır. Bu yüzden devlet hazinesi gereken geliri sağlayamamış, kamu işlerinde güçsüz ve çaresiz kalınmıştır. İşte bu ekonomik kaostan çıkmak için 1942 yılında bir defaya mahsus olmak üzere Varlık Vergisi çıkarılmıştır. Aşırı kazanç sağlayanlardan alınmak üzere çıkarılan bu vergi, çiçeği burnunda bir il olan Hatayda da uygulanmıştır. Bu vergi, uygulamaları esnasında ve sonrasında devlete karşı yurtiçinde ve dışında kara propaganda aracı olarak kullanılmıştır. Gayrimüslim nüfus bakımından hiçte azımsanamayacak bir il olan Hataydaki Varlık Vergisi uygulamaları ise bu açıdan değerlendirildiğinde çok önemlidir. Fakat bugüne kadar bu konuda hiçbir çalışma yapılmamıştır. Bu çalışmada, Hatayın ilçeleri de dahil olmak üzere vergi mükelleflerinin isimleri, vergi miktarları listeler halinde yerel gazete Yenigünden faydalanılarak sunulmuştur. Çalışmamız, Varlık Vergisi uygulamalarına farklı bir kapı aralayarak, bu uygulamaların içeriğinin anlaşılmasına katkıda bulunacaktır.
Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi
Soğuk Savaş Yıllarında Türkiye’deki ABD Üs ve Tesisleri
https://dergipark.org.tr/tr/pub/aamd/issue/54284/732778
https://dergipark.org.tr/tr/download/article-file/1090299
Türkiye, İkinci Dünya Savaşı sonrasında SSCB tehditleri karşısında ABD yanlısı bir dış politika benimsemiştir. Soğuk Savaş sürecinde krizler yaşansa da Türkiye politikasına devam etmiştir. Balkanlar, Kafkaslar ve Ortadoğu üçgeninin ortasında yer alması, İstanbul ve Çanakkale Boğazlarına sahip olması, SSCBye komşu olması Türkiyeyi stratejik açıdan son derece önemli kılmıştı. ABD, SSCB karşısında Türkiyenin stratejik konumundan faydalanmaya çalışmıştır. Bu nedenle Soğuk Savaş sürecinde ABD, Türkiye toprakları üzerinde dinleme, izleme gibi amaçlarla üs ve tesisler kurmuştur. Sayıları ve kapasiteleri değişkenlik gösteren bu üs ve tesisler ülke kamuoyunda tartışmaları da beraberinde getirmiştir. ABDnin silah ambargosuna karşılık 26 Temmuz 1975 tarihinde Türkiye, bu üs ve tesislere el koymuştu. ABD silah ambargosunu kaldırmasıyla üs ve tesislerdeki faaliyetlerine devam etmiştir. ABD, Türkiyedeki üs ve tesislerden SSCB ve Ortadoğunun yanı sıra ülkede istihbarat ve propaganda faaliyetleri yürütmüştür. Bu nedenle üs ve tesisler Türkiye ile SSCB ilişkilerinin iyileşmesinde engellerden birisi olmuştur.
Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi
Osmanlı Arşiv Belgelerinde Nili Casusluk Örgütü
https://dergipark.org.tr/tr/pub/aamd/issue/45046/557954
https://dergipark.org.tr/tr/download/article-file/702228
NİLİ casusluk örgütü, İngilizlerin Birinci Dünya Savaşında kullandığı önemli istihbarat organlarından birisiydi. Yahudiler tarafından kurulan örgüt, Filistin-Suriye Cephesinde konuşlanmış Müttefik orduları hakkında İngiliz istihbaratına bilgi sağlamaktaydı. Osmanlı arşivleri, NİLİ ve faaliyetleri hakkında özgün bilgiler içermektedir. Türk istihbarat raporları; örgütün kurucuları, faaliyetleri ve çalışma usulleri hakkında tatmin edici bilgiler vermektedir. Türk arşivlerini göz ardı eden bir araştırma, NİLİ casusluk örgütünü sağlıklı bir şekilde analiz edemez. Büyük ölçüde arşiv belgelerine dayanan bu araştırma, Türk kamuoyunun yeterince bilmediği NİLİ casusluk örgütünün sır perdesini büyük ölçüde aralamaktadır.
Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi
Harp Kazançları Vergisi’nde Muafiyet Durumu ve Uygulaması
https://dergipark.org.tr/tr/pub/aamd/issue/45046/557963
https://dergipark.org.tr/tr/download/article-file/702259
Tarihteki diğer savaşlarda olduğu gibi getirdiği ekonomik yıkımla beraber 1. Dünya Savaşı da (hatta büyüklüğü ile doğru orantılı olarak daha fazla sayıda insana) ekonomik fırsatlar sunmuş ve olağanüstü kazançlar elde edilmesini sağlamıştır. Birçok ülke gibi Osmanlı Devleti, Ankara Hükümeti ve daha sonraki yeni Türk Devleti buna karşı aldıkları kararlar ile bu savaş zamanı kazançlarını vergilendirmeye çalışmışlardır. Böylece tek seferde alınan Harp Kazançları Vergisi ortaya çıkmıştır. Bu verginin önemli bir vechesi muafiyet uygulaması olmuştur. Diğer birçok vergide olduğu gibi bu vergide de bazı durumlarda hem yerli hem yabancı devlet tebaası olan şirketlere, kişilere veya bölgelere gerekli görüldüğü takdirde muafiyet uygulanmıştır. Bu uygulama Lozan Anlaşmasının öncesi ve sonrasında olduğu gibi zamana ve koşullara göre farklılık göstermiştir.
Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi
Teşkilat Yapısı ve Faaliyetleriyle Türkiye Muallimler Birliği (1921-1936)
https://dergipark.org.tr/tr/pub/aamd/issue/45046/557989
https://dergipark.org.tr/tr/download/article-file/702308
Türkiye Muallime ve Muallimler Dernekleri Birliği, 7 Mayıs 1921 tarihinde kurulmuştur. 1924 yılında gerçekleşen ilk genel kongresinde ülke genelinde faaliyet yürüten muallim örgütlerini tek çatı altında birleştirme kararı alan Dernek, ismini de Türkiye Muallimler Birliği olarak değiştirmiştir. Birliğin temel amacı muallimler arasında yardımlaşma ve dayanışmanın sağlanması ve cumhuriyet idaresi ile birlikte gerçekleştirilen inkılapların halka anlatılmasıdır. Teşkilatlanmasını tamamlayan ve bu amaçlar doğrultusunda faaliyet yürütenBirlik, 1924, 1925, 1926 ve 1928 yıllarında genel nitelikte kongreler düzenlemiştir.1928 kongresi Birlik tarihi açısında önemlidir. Zira bu kongrede Türkiye MuallimlerBirliği, yasasında yapılan değişiklikle konfederasyona dönüştürülmüştür. Bu değişiklikle artık Türkiye Cumhuriyeti Muallimler Birlikleri Federasyonu adını alanBirlik, mutemetlik usulü ile idare olunmaya başlanmıştır. Bundan sonra bağımsız faaliyet yürüten muallim birlikleri ortaya çıkmıştır. Bunlariçinde en dikkat çekici olanı İstanbul merkezli faaliyet gösteren İstanbul Muallimler Birliğidir. İstanbul Muallimler Birliği, 1936 yılına kadar faaliyetlerini sürdürmüştür. Sonrasında ise hükumetin dernekler üzerinde izlediği politika nedeniyle 1935-1936 eğitimöğretim senesinde kendisini fesh etmek durumunda kalmıştır.
Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi
Muharebeden Diplomasiye: Lozan Konferansı’nda Türk Delegasyon Heyetinin Karşılaştığı Zorluklar
https://dergipark.org.tr/tr/pub/aamd/issue/45046/558002
https://dergipark.org.tr/tr/download/article-file/702336
Kurtuluş Savaşının başarıyla sonlanmasının ardından, dönemin siyasi aktörleri, bir an önce, yeni bir devletin temellerini atmak istemişlerdir. Savaş haline son vermek için toplanan Lozan Konferansı, var olan sorunların çözülmesi için bir fırsat olarak görülmüştür. Zira İstanbulun tahliye edilmesi ve savaş sonrası duruma geçilip devletler arasındaki sorunların kalıcı bir şekilde çözülebilmesi için Lozan Konferansı büyük önem taşımaktaydı. Lozan Konferansında yürütülen müzakerelerin bir boyutu da son yüzyılda Avrupalı devletler karşısında bir varlık gösteremeyen Osmanlı diplomasisinden farklılaşmak isteyen Anadolu Hareketinin Lozan müzakerelerinde karşılaştığı içinden çıkılmaz güçlüklerdi. Bu çalışma kapsamında Türk delegasyon heyetinin Lozan Konferansında içine girdiği diplomasi mücadelesinde yaşadığı çıkmazlar ve geliştirdiği çözüm yöntemleri üzerinde durularak birincil kaynaklar ışığında Yeni Türkiye Devletinin diplomatik temellerinin aydınlatılmasına katkı sunulmaya çalışılacaktır.
Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi
Romanya’dan Türkiye’ye Gelen Göçmenlerle Türk Toplumu Arasındaki İlişkinin Sosyolojik Çözümlemesi: Türk Yazılı Basınında 1934-1938 Dönemi
https://dergipark.org.tr/tr/pub/aamd/issue/45046/558012
https://dergipark.org.tr/tr/download/article-file/702352
Bu çalışma göç ve göçün oluşturduğu değişimler üzerine sosyolojik bir çözümlemedir. Çalışmada tarihin bir döneminde yaşanan toplumsal karşılaşmaları, yazılı basın örneğinden hareketle çözümlemek amaçlanmıştır. Çalışma merkezine Romanyadan Türkiyeye göç etmeye zorlanan Müslüman Türkler örneğini 1934-1938 dönemlerini yerleştirmiştir. Çalışmada örneklem olarak 6 gazete tercih edilmiştir. Bu gazeteler Ulus gazetesi, Cumhuriyet gazetesi, Son Posta, Akşam, Tan ve Türk Yolu gazetesidir. Bu gazetelerin tercih edilmesindeki temel gerekçe ulusal olmaları ve bulundukları dönem içerisinde Türkiyedeki yazılı basının temel sacayakları olmasıdır. Türk Yolunun tercih edilmesindeki özel neden ise gazetenin yayınladığı merkez olan İzmitin Romanyadan gelen göçmenlerin yerleştirildiği önemli bölgelerden birisi olmasıdır. Böylece çalışmada yazılı basından hareketle içerik çözümlemesini kullanılmıştır. İçerik analizinde kullanılacak kategoriler Türkiyeden olayların akışına dönük olumlu ya da olumsuz tepkiler, sosyal problemler, yerleşilen bölgelerde göçmenlerin yaşadıkları spesifik olgular, göçmenlerin halkın gündelik yaşamına etkileri şeklinde belirlenmiştir. Çalışmanın nihai amacı Romanyadan gelen Türkler üzerinden yaşanan kültürel ve sosyal karşılaşmaları medyadaki söylem biçimlerinden hareketle çözümlemektir.
Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi
Fransız Arşiv Belgelerinde 23 Haziran 1939 Tarihli Türk – Fransız Antlaşması
https://dergipark.org.tr/tr/pub/aamd/issue/45046/558015
https://dergipark.org.tr/tr/download/article-file/702358
Türkiye ve Fransa arasında 23 Haziran 1939 tarihinde, Pariste Büyükelçi Suat Davaz ile Dışişleri Bakanı Georges Bonnet tarafından Türk Fransız Deklarasyonu ve Ankarada ise, Dışişleri Bakanı Şükrü Saracoğlu ile Büyükelçi Rene Massigli tarafından Hatayın Türkiyeye bırakılmasına ilişkin antlaşma imzalandı. Bu anlaşma ile Türkiye ile Suriye arasındaki toprak sorunu kesin olarak çözülerek iki ülke sınırı belirlenmiştir. Fransa, Hatayın Türkiyeye katılmasına razı olmuş, Hatayda bulunan Fransız kuvvetlerinin bir ay içinde ülkeyi boşaltmasını kabul etmiştir. Hatay Meclisi de, 29 Haziranda oybirliği ile Türkiyeye katılma kararı almıştır. Üç yıl süren mücadele sonunda Hatay Devletinin kurularak, Türkiyenin vilayeti olmasıyla tamamlanan süreç, dönemin uluslararası gündemini uzun süre meşgul etmiştir. Dünyanın önemli basın organları tarafından, olay yoğun bir şekilde işlenmiştir. 1939 Türk-Fransız Antlaşması, başından beri olayı takip eden Fransız basınında da çeşitli yazılarda değerlendirilmiştir. Bu çalışmada, Fransız diplomatik arşiv belgelerinde yer alan 23 Haziran 1939 anlaşmalarının imzalanma sürecindeki gelişmeler ve Fransız basınına yansımaları incelenecektir.
Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi
6/7 Eylül Olaylarına TBMM ve Kamuoyu Tartışmaları Çerçevesinde Yeni Bir Bakış
https://dergipark.org.tr/tr/pub/aamd/issue/45046/558023
https://dergipark.org.tr/tr/download/article-file/702377
Demokrat Parti (DP) iktidarı döneminde yaşanan 6/7 Eylül Olayları basit bir dış politika meselesinden fazlasını teşkil etmektedir. Bu olayları, yine salt Gayrimüslimlere karşı ve dini temelli bir saldırı olarak açıklamak ise ancak olayların bir boyutunu görmek olacaktır. Bu bağlamda önce olayların arka planına bakılmış, sebepler incelenmiştir. Ardından olayların başlaması, gelişimi ve sonuçları değerlendirilmiştir. Bilahare, olayların hem TBMM müzakerelerine, hem de basın ve kamuoyuna yansımaları tekrar hatırlanmıştır. Bundan başka, Türkiyedeki Gayrimüslim cemaatlerin bazı mensupları ile yapılan bazı görüşmelere dayalı olarak olaylara siyaset dışı bir bakışa yer verilmiştir. Çalışmamızda, olaylar sonrası zararın tespit ve tazminine dair detaylardan başka, 27 Mayıs askeri darbesine dek ortaya çıkan diğer yansımalar da açıklanmıştır. Bu çerçevede, DPnin iktidardan uzaklaştırılması sonrası yapılan Yassıada Yargılamaları da mercek altına alınmıştır. Bu çalışmanın yazarı, böylece 6/7 Eylül Olaylarının bir kez daha hatırlanmasını sağlayarak ve olayların DP hükümeti ile ne kadar bağlantısı olduğu sorusunu cevaplandırabilmeyi ümit etmektedir.
Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi
Tarih Öğretiminde Kavramların Yeri ve Önemi: Problemler ve Öneriler
https://dergipark.org.tr/tr/pub/aamd/issue/50203/642309
https://dergipark.org.tr/tr/download/article-file/847343
Bilimsel düşüncenin yerleşmesi ve gelişmesinde veya daha geniş anlamda, öğrenmenin istenilen düzeyde gerçekleşmesinde kavramların yeri ve önemi inkar edilemez. Bu yüzdendir ki, bütün bilimlerde o disipline has terminoloji teşekkül etmiştir. Tarih öğretiminde de istenilen başarının elde edilebilmesinde kavramların doğru kullanımı çok önemlidir. Vakıa bu iken, günümüz Türk tarih literatüründe, tarih yazımında ve öğretiminde terminolojisi meselesi ciddi bir konu olarak karşımıza çıkmaktadır. Bu bildiride, Türk tarih araştırmalarında ve ders kitaplarında, tarih terminolojisinin kullanımından kaynaklanan problemler, örnekler çerçevesinde analiz edilerek öneriler geliştirilmiştir.
Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi
Trablusgarp Savaşı’nda Alman Kızılhaç (Salib-i Ahmer) Cemiyeti’nin Çalışmaları
https://dergipark.org.tr/tr/pub/aamd/issue/50203/642317
https://dergipark.org.tr/tr/download/article-file/847356
Cenevre Sözleşmesiyle (1864) birlikte savaş meydanlarında yaralanan veya esir düşen askerlerin din, dil ve milliyetine bakılmaksızın korunması düsturu benimsenmiş ve bunun için uluslararası düzeyde tanınan kızılhaç/kızılay toplulukları kurulmaya başlanmıştı. Alman Kızılhaç Topluluğu da bunlardan birisidir ve Osmanlı Devletinin İtalya ile yaptığı Trablusgarp Savaşında (1911-1912) Osmanlı cephesinde sağlık hizmeti vermiştir. Savaşın patlak vermesiyle Hilal-i Ahmer Cemiyetinin yardım çağrısına olumlu cevap veren Alman Kızılhaçı 1912 yılının Şubat-Haziran ayları arasında, yaklaşık beş ay süreyle Aziziye yakınlarında yer alan Garyan Kasabasında bir askeri hastane kurarak sağlık çalışması yürütmüştür. Bu çalışmada, evvela Trablusgarp Savaşının nedenleri kısaca a çıklanacak, daha sonra Osmanlı Hilal-i Ahmer Cemiyetinin yaptığı yardım çağrısı neticesinde Alman Kızılhaç Merkez Komitesinin bu çağrı karşısındaki tutumu hakkında bilgi verilecektir. Ayrıca, Trablusgarpa gönderilen sağlık ekibinin kimlerden teşekkül ettiği, personelin ve bölgeye gönderilecek malzemelerin hangi vasıtalarla Trablusgarpa ulaştırıldığı detaylı bir şekilde ortaya konacaktır. Sağlık ekibinin Garyan Alman Askeri Hastanesini kurduktan sonra yürüttüğü çalışmalar ve karşılaşılan güçlükler ayrı ayrı değerlendirilecek; doktorların tutuğu kayıtlar ışığında, bölgenin sağlık haritası ve hastalıklara göre tedavi edilenlerin sayısı tablolar halinde verilecektir. Son olarak yaralanan (mermi veya şarapnel parçasıyla) Türk askerleri ve bunların tedavileri ile ilgili örnekler verilecek; Alman sağlık ekibinin Garyandan ayrılışıyla bölgedeki çalışmaların hangi kuruluş tarafından yürütüldüğü izah edilecektir.
Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi
Bolşevik İhtilalinin Ardından Osmanlı Devleti’nin Rusya’daki Yeni Rejime Bakışı
https://dergipark.org.tr/tr/pub/aamd/issue/50203/642336
https://dergipark.org.tr/tr/download/article-file/847389
Rusya, XX. yüzyıl başlarında iç ve dış politikasında yeni durumlarla karşılaştı. İçerde Rus halkı, XIX. yüzyıl sonlarında rejim karşıtı hareketler başlatmıştı. Dış politikada ise Berlin Antlaşmasından sonra Balkan devletlerinin bağımsızlık hareketlerinde Rusyanın oynadığı rolü göz önüne alan İngiltere, bu devletin Anadolu ve Asyada etkin olmasını istemediğinden Rusyayı Anadolu ve Kafkasyada meşgul etmek için Ermenileri kışkırttı. Ayrıca Uzak Doğuda Japonyayı Rusyaya karşı girişebileceği bir savaş için teşvik edip destekledi. Bütün bunlar sonucunda Rusyanın 1890dan itibaren Ermeni tebaası ile ilişkileri bozuldu. XX. yüzyılın başında Kafkasyada Ermeni-Azerbaycan Türkleri ve Gürcüler arasında çok ciddi çatışmalar yaşandı. Bu çatışmalarda sosyalizmi savunan işçi sınıfının çok büyük etkisi oldu. Rusya, 1905 yılında da Japonya karşısında giriştiği savaşı kaybetti. Politik zorluklar yaşayan Rus Çarlığı Meşrutiyet rejimini ilan etmek zorunda kaldı. Rusyanın kendisi için bir tehdit olmaktan çıktığını gören İngiltere, bundan sonra Almanyaya karşı Rusya ile ittifak kurdu. Bu iki devlet Fransızları da yanlarına alarak Birinci Dünya Savaşına birlikte girdi. Birinci Dünya Savaşı esnasında savaşın getirdiği ağır yük Rusyanın iç işlerindeki karışıklıkları artırdı. Siyasi görüş ayrılıkları baş gösteren ekonomik sıkıntılarla daha da belirginleşti ve başlangıçta halk hareketleri olarak başlayan olaylar, Bolşeviklerle Menşeviklerin birlikte hareket ettiği büyük bir ihtilale dönüştü. Mart 1917de başlayan olaylar, Rus Çarı II. Nicholasın tahtından feragat etmesine 25 Ekim1917de Petrograd Garnizonunun Bolşeviklere katılıp aynı gece II. Sovyet Kongresinde Bolşevik Programının onaylanmasına kadar sürdü. Osmanlı Devletinin Birinci Dünya Savaşı sırasında en büyük düşmanlarından biri olan Çarlık Rusyasıydı. Dolayısıyla Rusyada meydana gelen bu rejim değişikliği Osmanlı Devletinin cephedeki düşmanlarından birini azaltsa da beraberinde bazı yeni problemler getirdi. Bolşevik İhtilalinden sonra Osmanlı Devletine sığınan mülteciler boyutu birçok araştırmacının dikkatini çekmiş ve bu konuda çeşitli akademik çalışmalar yapılmıştır. Acar ve U. Karadoğanın çalışmaları örnek gösterilebilir: Görüldüğü üzere bu konuyla ilgili çalışmalar genellikle İstanbula gelen Rus mülteciler üzerinde yoğunlaşmaktadır. Oysaki mülteciler meselesi Osmanlı Devleti için Bolşevik ihtilalinin sonuçlarından sadece biridir. Bu araştırmanın kapsamı Bolşevik İhtilalinden sonra Osmanlı-Rusya ilişkileridir. Araştırmada iki konuya odaklanılacaktır: İlk bölümde Bolşevik İhtilalinden sonra yeni hükumet kuruluncaya kadar devam eden belirsizlik döneminde Osmanlı hükumeti ve Osmanlı aydınlarının Rusyadaki gelişmelere nasıl baktığı incelenecektir. İkinci bölümde ise; Osmanlı Devletinin bu ihtilal sebebiyle karşılaştığı problemler ele alınacaktır. Bu problemler arasında; Osmanlı Devletinin doğu ve batı bölgelerinde ortaya çıkan salgın hastalıklar, Trabzon limanından Rusyaya gönderilen mallar, piyasalarda görülen Rus parası istilası, bazı Rus askerlerinin doğu sınırından Osmanlıya sığınması, Rusyaya kaçırılan asar-ı atika, Osmanlı-Rus sınırında karşılaşılan bazı olaylar ve sığınanların muhasım devlet tebaasından sayılıp sayılmayacağı gibi konular vardır. Osmanlı yöneticilerinin, değişik konularda karşı karşıya kalınan bu problemlere ne gibi çözümler getirdiği de araştırmanın kapsamında yer alacaktır. Bu şekilde Osmanlı elitinin Rusyadaki yeni rejime bakışının ne olduğunun ortaya konması amaçlanmaktadır. Bu çalışmada; Başbakanlık Osmanlı Arşivi belgeleri ana kaynak olarak kullanılacaktır.
Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi
Belgelerin Gözünden Hasan Tahsin ve “İlk Kurşun” Meselesine Yeniden Bakmak
https://dergipark.org.tr/tr/pub/aamd/issue/50203/642346
https://dergipark.org.tr/tr/download/article-file/847418
Hasan Tahsinin ilk kurşunu atarak Milli Mücadeleyi başlattığı tezi tarih anlatımına sonradan eklemlenmiştir. Başta Nutuk olmak üzere Milli Mücadele tarihini anlatan birincil el kaynaklarda Hasan Tahsin ve ilk kurşun anlatısı yer almaz. Bu çalışma Hasan Tahsinin ilk kurşunu atarak Milli Mücadeleyi başlattığı tezine eleştirel bir yaklaşımla yeniden bakmayı amaçlamaktadır. Tarih biliminin araştırma yöntemlerine uygun olarak öncelikle birinci el kaynaklar taranmıştır. Nitekim Osmanlı arşivinde zengin bir belge içeriği ile karşılaşılmıştır. Ardından konuyla ilgili yabancı arşiv belgelerine başvurulmuş ve son olarak da dönemin Türk basınında yer alan haberler değerlendirmeye alınmıştır. Görgü tanıklarının aktardıkları ise geniş bir literatürü kapsadığı için ayrı makale konusu olarak düşünülmüş ve söz konusu çalışmanın dışında bırakılmıştır.
Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi
Hacı Bedir Ağa’nın Millî Mücadeledeki Rolü ve Türkiye Büyük Millet Meclisi’ndeki Faaliyetleri
https://dergipark.org.tr/tr/pub/aamd/issue/50203/642373
https://dergipark.org.tr/tr/download/article-file/847461
Bu çalışmanın amacı Hacı Bedir Ağanın Milli Mücadelede ki rolünü ve TBMMdeki faaliyetlerini ortaya koymaktır. Kahta merkez olmak üzere Adıyaman bölgesinde geniş arazilere ve büyük bir aşirete sahip olan Hacı Bedir Ağa Milli Mücadeleyi ve Mustafa Kemal Paşayı desteklemiştir. Sivas Kongresini engellemeye çalışan Ali Galip ve arkadaşlarına engel olan Hacı Bedir Ağa Antep ve Urfa savunmalarına büyük katkı sağlamıştır. Bu mücadelelere bizzat katılan Hacı Bedir Ağa Antep savunmasında yaralanmıştır. Bu başarılarından dolayı İstiklal Madalyası alan Hacı Bedir Ağa üç dönem üst üste milletvekilliği yapmıştır. TBMMnin birinci ve ikinci dönemlerinde Malatya milletvekilliği yapmıştır. TBMMnin üçüncü döneminde ise Kars milletvekilliği yapmıştır. Meclis çalışmalarında da Mustafa Kemal Paşayı destekleyen Hacı Bedir Ağa 1927de Tarsusta ölmüştür.
Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi
Ülkelerin Bağımsızlık Mücadeleleri ve Haber Ajansları İlişkisi – Anadolu Ajansı Örneği
https://dergipark.org.tr/tr/pub/aamd/issue/50203/639889
https://dergipark.org.tr/tr/download/article-file/843336
Fransız Devriminin etkisiyle özellikle XIX. yüzyılın sonları ve 20. yüzyılın başlarında hızlanan milliyetçilik rüzgarı ile yeni bağım sız devletler dünya sahnesinde rol alırken, bu devletler, haklılıklarını ve varlık sebeplerini iç ve dış kamuoyuna anlatabilmek, tanıtı ya da propagandalarını yapabilmek için o günün kitle iletişim araçlarından büyük ölçüde yararlanmışlardır. Bu iletişim araçlarından biri de haber ajanslarıdır. Haber ajansı kavramı XIX. yüzyılda iletişim literatürüne girmiştir. Fransız gazetesi La Gazette de Franceın eski ortaklarından CharlesLouis Havas, devraldığı tercüme bürosunu 1835 yılında Avrupa gazetelerinden derlenen haber özetlerini Fransız basınına aktaran LAgencede Feuilles Politiques Correspondence Generale adında haber ajansınadönüştürmüştür. Ajans daha çok kurucusunun adı ile Havas olarak tanınacaktır. Benzer şekilde faaliyet göstermek üzere 1849da BerlindeNational Zeitung gazetesinin sahibi Bernard Wolff tarafından Wolff,1851de Londrada Paul Jolius Reuter tarafından Reuter, 1860taViyanada Avusturya Macaristan devlet ajansı olarak Telegraphen Korrespondenz Bureau (Korrbureau) ajansları kurulmuştur. Bu ajansların kendi ülke çıkarları doğrultusunda bir yayın politikaları izlemeleri ve özellikle Korrbureaunun bir devlet ajansı olarakkurulması, diğer ülkelerde de benzer haber ajansları için ilham kaynağıolmuştur. Bağımsızlık mücadelesi veren devletlerin çoğu gibi OsmanlıDevletinden ayrılıp bağımsızlığını ilan eden devletlerin de tanıtım ve/veya propaganda amacıyla yaptıkları ilk işlerden biri kendi haber ajanslarını kurmak olmuştur. Örneğin Bulgaristan tam bağımsızlığını eldeetmeden önce 1898de Bulgaristan Telgraf Ajansı BTAyı kurmuştur. Yunanistan, 1895te kurulan özel Stefanopoli Telgraf Ajansını 1905te devletleştirmiş ve bugünkü Atina Haber Ajansı oluşmuştur. 1877de bağımsızlığını ilan eden Romanyada 1899da Romanya Telgraf Ajansı kurulmuş, Arnavutlukun da bağımsızlığını kazanır kazanmaz 1912 yılında faaliyete geçirdiği ilk kurumlardan biri Arnavutluk Telgraf Ajansı ATA olmuştur. Bu örneklerde olduğu gibi Türkiyede de İstiklal Harbi ile verilen bağımsızlık mücadelesi sırasında kurulan ilk kurumlardan biri Anadolu Ajansıdır. Gazi Mustafa Kemal (Atatürk), ajansın kuruluş amacını, 6 Nisan 1920de yayımladığı genelgede kamuoyunun iç ve dış en doğru haber ile aydınlatılması olarak belirtir. Ajans, Milli Mücadele sırasında cephelerde elde edilen başarıları aktarırken, Türkiye Büyük Millet Meclisinin kuruluşunu duyurmuş ve bundan sonra devletin sesi haline gelmiştir. Bu makalede ülkelerin ulusal ajansları ve bağımsızlık mücadeleleri arasındaki ilişkilere değinilirken bu durum Osmanlı bakiyesi ülkelerde ve özellikle yeni Türk Devletinin ilk kurumu olan Anadolu Ajansı özelinde incelenmektedir. Makalenin hazırlanmasında arşiv belgeleri, konu ile ilgili olarak daha önce yayımlanmış kitap ve makalelerden yararlanılmıştır.
Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi
Azerbaycan’ın Latin Alfabesine Geçişinin Türkiye’deki Alfabe Tartışmalarına Etkisi
https://dergipark.org.tr/tr/pub/aamd/issue/50203/642401
https://dergipark.org.tr/tr/download/article-file/847501
Azerbaycanın Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliğine katılmasıyla Latin esasına dayanan alfabe 1922 yılından itibaren Arap alfabesi ile birlikte kullanılmaya başlanmıştır. Azerbaycanın Latin Alfabesini uygulamaya başlaması Türkiyenin alfabe değişikliğine örnek teşkiletmiştir. 1926 I. Bakü Türkoloji Kongresinde alınan Tüm Türkler İçin Latin Alfabesine Geçme kararı ile Türk devletleri arasında kültürel bağı güçlendirme düşüncesi Türkiyede Latin alfabesinin kabulünde etkili olmuştur. Bu gelişmenin hemen ardından Türk kamuoyunda da alfabe tartışmaları yeniden canlanmıştır. Azerbaycan ve diğer Orta Asya Türk topluluklarının Latin alfabelerini benimsemeye başlaması Türkçü aydınlar ve Türk Ocağı gibi kuruluşların alfabe değişikliğine destek vermelerine yol açmıştır. Ayrıca Azerbaycanlı aydınlar da dönemin önemli gazete ve dergilerindeki yazılarıyla Türkiyede alfabe değişikliğini desteklemişlerdir. Azerbaycanda Arap alfabesinden Latin alfabesine geçilmesi gereği üzerinden yapılan tartışmalar, Türkiyede de benzer biçimde yaşanmış, alfabe değişikliği yapılmadan toplumun aydınlatılamayacağı, okuma yazma sorununun giderilemeyeceği, Arap alfabesinden Latin alfabesine geçilmesi halinde, diğer Türk halkları ile olan ilişkilerinin daha da güçleneceği ileri sürülmüştür. Azerbaycanda gerçekleştirilen alfabe değişikliğinin Türkiye üzerindeki etkilerinin neler olduğunun saptanmasını hedefleyen bu çalışmada; nitel araştırma yöntemlerinden doküman inceleme tekniği kullanılmıştır. İncelemede alan yazınının dışında, arşiv kaynakları, süreli yayınlar ve tetkik eserlere başvurulmuştur. Elde edilen bulgular ışığında Azerbaycanın yaptığı alfabe değişikliğinin Türkiyedeki alfabe değişikliği üzerine yapılan tartışmalara etkileri irdelenecektir. Aynı zamanda Türkiye ve Azerbaycanda Latin alfabesine kullanılmaya başlanmasıyla ortaya çıkan sonuçlar incelenerek bir mukayese yapılacaktır.
Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi
Cumhuriyet Döneminde Türkiye’de Liman ve İskele Politikaları (1923-1960)
https://dergipark.org.tr/tr/pub/aamd/issue/50203/642423
https://dergipark.org.tr/tr/download/article-file/847530
Cumhuriyetin ilk yıllarından itibaren 1960 yılına kadar Türkiyede liman ve iskele politikaları ile bu politikaların ekonomiye olan yansımaları çalışmanın konusunu teşkil etmektedir. Konu, Cumhuriyetin ilk döneminde liman ve iskele politikaları (1923-1950); Demokrat Parti (DP) döneminde liman ve iskele politikaları (1950-1960) ile sınırlandırılarak iki dönem halinde ele alınmıştır. Türkiyede liman ve iskele politikaları ile bu politikaların ekonomiye olan katkıları sayısal veriler ışığında değerlendirilmiştir. Çalışmanın kaynak materyalini, Cumhuriyet arşivi belgeleri, resmi yayınlardan; zabıt ceridesi, kanunlar ve tutanak dergileri, resmi gazete, istatistik yıllıkları ve ayın tarihinin yanı sıra dönemin süreli yayınları arasında bulunan ekonomi dergilerinin makaleleri oluşturmaktadır. Konu incelenirken, deniz ticaretinin geliştirilmesinde liman ve iskelelerin yaptığı katkılar göz önüne getirilerek gerekli değerlendirilmelerde bulunulmuştur. Çalışmada elde edilen sonuç şudur: Cumhuriyetin ilk yıllarından itibaren yabancılar tarafından yürütülen liman hizmetleri 1925 yılında Türk sermayesi ile kurulan şirketlere devredilmiştir. 1939 yılında liman hizmetlerini devletin üstlenmesiyle Devlet Limanları İşletme Umum Müdürlüğü teşkil edilmiş, bu kurum 1944 yılında Devlet Denizyolları ve Limanları İşletme Umum Müdürlüğüne dönüştürülmüştür. Ayrıca çıkarılan kanunlarla liman ve iskeleler konusunda yasal boşluklar giderilmiştir. DP döneminde ise liman ve iskelelerin iç ve dış finans kaynakları artırılıp yeniden inşa, ıslah ve genişletilme çalışmalarına girilmesi ve limanların donanımlı hale getirilmesiyle yükleme-boşaltma kapasiteleri artırılmıştır. Bu suretle Türkiyenin dış ülkelerle yapılan deniz ticaret hacmi genişletilerek milli ekonomiye önemli katkılar sağlanmıştır.
Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi
Basında Atatürk Orman Çiftliği (1925-1938)
https://dergipark.org.tr/tr/pub/aamd/issue/50203/642446
https://dergipark.org.tr/tr/download/article-file/847560
Ülkelerin gelişmişlik düzeylerinin ve modernleşmelerinin birçok değerlendirme unsurları vardır. Bu kriterlerden biri de o ülkelerin başkentlerinin gelişim düzeyidir. Bu bağlamda Türkiye Cumhuriyeti Devletinin başkenti Ankara, ülkeye örnek bir şehir olma yolunda hızlı bir yapılanmaya tabi tutulmuştur. Bu yapılanmaların en önemlilerinden biri Atatürk Orman Çiftliğidir. Çiftlik; Ankaradaki sıtma hastalığıyla mücadele etmek, çorak arazileri verimli hale getirmek, şehri güzelleştirmek, şehre sosyal hizmet sunmak, şehrin tarımsal üretimini arttırmak ve endüstri kuruluşlarla Ankara ekonomisine canlılık kazandırmak amacıyla kurulmuştur. Çiftlik, bu amaçları gerçekleştirirken ülkenin diğer şehirlerine de her alanda model de olmuştur. Atatürk Orman Çiftliğinin başkente çok güzel yansımaları ve olumlu etkileri olmuştur: Şehir, kısa sürede mimari yapısıyla, şehirleşme hızıyla, yeşil alanlarıyla örnek tarım kenti haline gelmesiyle Türkiyenin örnek alınacak şehri olmuştur. Atatürk Orman Çiftliği, ülkeye hizmetlerine devam ederken bu büyük kuruluşa -Ulu Önder Atatürkün İş Bankası hesabından karşılanmak suretiyle- çiftlikler alınmış ve çiftlik içindeki yapılarda - Ulu Önder Atatürkün İş Bankası hesabından karşılanmak suretiyle- inşa edilmiştir. Çiftliğin mimari yapısı için yabancı bilim adamlarından faydalanılmıştır. Bu bilim adamları Ankarayı yeniden inşa ederken: Modernleşme sürecinde sabır ve para tükenmezse burada çok modern bir şehir kurulabilir. diye de eklemişlerdir. Yabancıların bu sözleri karşısında şehrin inşası üzerinden on yıl gibi kısa süre geçmeden Ankara evrensel gelişmişlik düzeyini yakalama konusunda ivme kazanmıştır. Bu çalışmada Atatürk dönemi faaliyetlerinden Ankara Atatürk Orman Çiftliği ve bu çiftliğin ülkenin modernleşme hamlesine etkileri, dönemin basınındaki makale ve haberleriyle desteklenerek ifade edilmeye çalışılacaktır.
Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi
Cumhuriyet Dönemi’nde Hayvancılığın Sanayiye Tatbikine Bir Örnek: Merinos Yetiştiriciliği
https://dergipark.org.tr/tr/pub/aamd/issue/50203/642459
https://dergipark.org.tr/tr/download/article-file/847583
Cumhuriyetin ilk yıllarından itibaren bir ziraat ülkesi olan Türkiyenin kalkınması için çalışmalar yapılmaya başlandı. Bu maksatla tarım ve hayvancılık konusuna ayrı bir önem verildi. Türkiyedeki hayvancılık faaliyetleri genel itibarıyla geleneksel yöntemlerle ve her ailenin geçimini temin edecek bir düzeyde yapılmaktaydı. Hayvancılıktaki ürün verimini ve kalitesini yükselterek refahı kişiden bölgeye ve bölgeden ülkeye yaymak için özellikle 1930lu yıllardan itibaren devlet çeşitli yöntemler uygulamaya başladı. Bu noktada Türkiyedeki hayvancılığın gelişiminde merinos yetiştiriciliği öncü bir rol oynadı. Almanya ve Macaristandan getirilen merinoslar ağırlıklı olarak Bursa, Balıkesir ve Çanakkalede bulunan çiftliklerde ıslah edilerek melezleme yoluyla çoğaltıldı. Böylece yün ve et verimi yüksek Türk tipi merinos koyunu elde edildi. Bunlar Anadolunun iklim bakımından elverişli bölgelerine gönderildi. Zamanla sayılarında önemli bir artış meydana geldi. Bu durum ülke hayvancılığının gelişimine ve ekonomisinin ek kaynak elde etmesine önemli bir katkı sağlamaktaydı. Bu çalışma ile özellikle Türkiyede gerçekleştirilen merinos yetiştirme faaliyetleri ve bunun ülke hayvancılığına, ekonomisine ve sanayisine yansıması ele alınmıştır.
Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi
Uşak’ta Vatan Cephesi (12 Ekim 1958-27 Mayıs 1960)
https://dergipark.org.tr/tr/pub/aamd/issue/50203/642480
https://dergipark.org.tr/tr/download/article-file/847610
1957 milletvekili seçimlerinden sonra, iktidar-muhalefet ilişkilerinde cepheleşme eğilimleri baş göstermiştir. Muhalefet partileri Güç Birliği adında siyasi bir yapılanma oluştururken Adnan Menderes, 12 Ekim 1958 tarihinde Manisa mitinginde yaptığı konuşmasında muhalefetin yıkıcı faaliyetlerine karşı tüm vatandaşları kapsayacak bir Vatan Cephesi kurulacağını belirtmiş ve herkesin Vatan Cephesi çatısı altında birleşmesini istemiştir. Bu açıklamanın ardından Uşak Demokrat Parti il ve ilçe teşkilatlarının etkili çalışmaları ve muhalefet partilerinin yönetim teşkilatlarından gelen istifalar ile Uşakta DPye 1958-1959 yılları arasında yoğun katılımlar meydana gelmiştir. Uşakta sadece muhalefet partileri değil aynı zamanda dernekler, esnaf teşkilatları, Uşakın önde gelen aileleri ve bireysel katılımlarla binlerce kişi Vatan Cephesinin birer üyesi haline gelmiştir. Özellikle DPnin çalışmalarından duyulan memnuniyet ve Adnan Menderesin şahsı katılımları olumlu yönde etkilemiştir. Vatan Cephesi ve DPye yönelik katılımların hepsi dönemin yerel basınında isim listesi halinde DPye iltihaklar başlığı altında yerini almıştır. 1960 yılında Uşakta Vatan Cephesine katılımlarda belirgin bir düşüş yaşanmış ancak yeni ocaklar açılmaya devam etmiştir. Bu makalede 12 Ekim 1958 tarihinde oluşum süreci başlayan ve 27 Mayıs askeri müdahalesi ile sona eren Vatan Cephesinin Uşaktaki durumu, DPye katılımlarla ilgili Başbakan Adnan Menderese gönderilen telgraflar göz önünde bulundurularak başta T. C Cumhurbaşkanlığı Cumhuriyet Arşivinden edindiğimiz belgeler olmak üzere dönemin yerel basınının ışığında detaylı bir şekilde incelenmiştir.
Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi
Nizamnamelerine Göre II.Meşrutiyet Döneminde Muallim Örgütlenmeleri (1908-1919)
https://dergipark.org.tr/tr/pub/aamd/issue/40613/488415
https://dergipark.org.tr/tr/download/article-file/582456
Cemiyet ya da dernek diye nitelenen sivil toplum kuruluşlarının temellerini Aristoya (M. Ö. 385-322) kadar geri götürmek mümkündür. Yine Roma döneminde çıkarılan 12 Levha Kanunları da sivil toplum kuruluşlarının temelleri açısından önem arz etmektedir. Modern anlamda dernekleşme/cemiyetleşme faaliyetleri ise 17. yüzyıldan itibaren Batıda ortaya çıkmıştır. 19. yüzyıla gelindiğinde alanında uzmanlaşmış pek çok meslek cemiyetlerinin kurulduğu görülmektedir. Osmanlı Devletinde ise bu süreç 19. yüzyılda ilan edilen Tanzimat Fermanı ile başlamıştır. Islahat Fermanı ve I. Meşrutiyetin getirdiği özgürlük ortamı da bu açıdan önem arz etmektedir. Resmi olarak cemiyet/dernek kurma özgürlüğü ise II. Meşrutiyetle birlikte çıkarılan Cemiyetler Kanunu ile başlamıştır. Tanzimat devrinden gelen altyapı ve Cemiyetler Kanununun getirdiği yasal serbestlik neticesinde muallimler de diğer meslek mensupları gibi dernekleşme faaliyetlerine girişmişlerdir. Bu doğrultuda ilk teşekkül eden muallim örgütü Encümen-i Muallimindir. Söz konusu encümen ile başlayan bu örgütlenme Muhafaza-ı Hukuk-i Muallimin, Cemiyet-i Muallimin, Neşr-i Maarif ve Teavün-i Muallimin, Konferans Cemiyeti, Milli Talim ve Terbiye Cemiyeti, Terakki-i Maarif ve İttihad-ı Muallimin Cemiyeti, Mahfel-i Muallimin, Muallimler Yurdu, Muallimler Cemiyeti, Mekatib-i İbtidaiye Muallimleri Cemiyeti ve Darülmuallimin Mezunları Cemiyeti ile Darülmuallimin ve Darülmuallimat Mezunları Cemiyeti şeklinde devam etmiştir. 1908-1919 yılları arasında teşkil edilen muallim cemiyetleri sayı bakımında çok olsa da faaliyet açısından zayıf kalmışlardır. Balkan Savaşları ve I. Dünya Savaşının getirdiği yıkım ortamı ise her alanda olduğu gibi muallim örgütlenmeleri üzerinde de olumsuz neticeler oluşturmuştur.
Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi
Birinci Dünya Savaşında 12. Osmanlı Otomobil Kolu’na Ait “Efrad Künye Defteri
https://dergipark.org.tr/tr/pub/aamd/issue/40613/488575
https://dergipark.org.tr/tr/download/article-file/582730
Aradan bir asır geçmiş olmasına rağmen Birinci Dünya Savaşı yeterince incelenmiş değildir. Bu araştırmada Haziran 1333 (1917) tarihinden savaş sonuna kadar Musul bölgesinde faaliyet gösteren 12. Osmanlı Otomobil Koluna ait Efrad Künye Defterinin transkiripsiyonu yapılarak buradaki bilgiler analiz edilecektir. Zabit Vekili Hasan Necib oğlu Bahaeddin tarafından tutulan Efrad Künye Defterinin orijinali özel kütüphanemizdedir. Avusturya-Osmanlı Otomobil Kolları bünyesinde faaliyet gösteren 12. Osmanlı Otomobil Kolunda zaman zaman değişiklik göstermekle birlikte şoför ve muavin olmak üzere 40 civarında asker bulunmaktadır. Künyelerinden anlaşıldığı üzere bu askerler arasında gayr-i müslimler çoktur. Künye Defteri ve içindeki diğer kayıt ve perakende notlardan; 1- Askerin; memleketi, yaşı, etnik durumu bilgileri, 2- Askere verilen malzeme, 3- Otomobil kolunun hareket alanı ve faaliyetleri, 4- Disiplin durumu, bazı suç ve cezalar, 5- Osmanlı kuvvetlerinin Musul bölgesindeki askeri durumu gibi pek çok alanda bazı yeni bilgiler elde etmek mümkün olmuştur.
Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi
Birinci Dünya Savaşı ve Milli Mücadele Döneminde Türk Deniz Havacılığı Faaliyetleri
https://dergipark.org.tr/tr/pub/aamd/issue/40613/488833
https://dergipark.org.tr/tr/download/article-file/583086
Dünyada uçağın bir savaş aracı olarak kullanılması 1911 Trablusgarp Savaşı ile başlar. Yüzyılın başında a dından sıkça söz ettirmeye başlayan uçak, dönemin gelişmiş ülkelerinin asker ve sivil otoriteleri tarafından ciddi bir savaş aracı olarak ilgi görmemiştir. Yüzyılın başında savaş aracı olarak görülmeyen uçaklar, Fransız Mareşal Ferdinand Fochun deyimiyle Şahane oyuncaklardı ama ne yazık ki askeri anlamda bir gelecekleri olduğu söylenemezdi. Ancak Fochun yanıldığı bu konuşmanın, birkaç yıl sonra ispatı Dünya Savaşı sırasında görülecektir. Birinci Dünya Savaşı, uçakların etkin olarak kullanıldığı ilk askeri mücadele olması açısından önemlidir. Deniz havacılığı ise, bu anlamda dünya üzerinde oldukça farklı bir stratejik öneme sahip savaş aracıdır. Osmanlı Devleti, deniz havacılığı konusunda yine kara havacılığında olduğu gibi ilk adımı atan devletlerdendi ve gelişmeleri yakından takip etmekteydi. Dünya üzerinde denize inebilen ilk uçak 1912de havalanmışken, Osmanlı Devleti bu uçağın benzerini 1913 yılında envanterine almıştır. Deniz havacılığı, Osmanlı Devletine Birinci Dünya Savaşı sırasında oldukça destek olmuştur. Almanlarla yapılan iş birliği sonucunda ülkeye etkin deniz uçakları getirilmiş, deniz uçağı istasyonları kurulmuş, askeri bölükler teşkil edilmiştir. Ancak savaş sırasında yaşanan personel (pilot, teknisyen, rasat) ve parça sıkıntıları deniz havacılığını zorlayan en önemli hususlardan olmuştur.
Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi
İkinci Dünya Savaşı’nda Refah Şilebi Hadisesi ve Sonrası Gelişmeler
https://dergipark.org.tr/tr/pub/aamd/issue/40613/488892
https://dergipark.org.tr/tr/download/article-file/583167
İkinci Dünya Savaşının ilk yıllarında Almanya Türkiyeye karşı ittifak çabası içinde iken Hitler tarafından saldırmazlık taahhüdü verilmiştir. Öte yandan bu yakınlaşmadan rahatsız olan İngiltere, Türkiyenin savaş başlamadan hemen önce sipariş verdiği dört adet denizaltı gemisi ile dört adet muhribin tesellüm tecrübesinde bulunmak üzere bir askeri grubun İngiltereye gönderilmesini istemiştir. İngiltere, Türk personelin Mısıra kadar denizyolu ile intikal ettirilmesini istemiş, oradan da İngiltereye uçakla gönderileceğini belirtmiştir. Söz konusu görevi ifa etmek maksadıyla Türk Hükümeti, o anda boş olan eski bir deniz aracı Refah Şilebini görevlendirmiştir. Denizci, havacı ve gemi personelinden oluşan 200 kişilik kafile, Mersinden 23 Haziran 1941 günü hareket etmiştir. Gemi hareketinden 20-25 mil sonra saat 23.01de kimliği belirsiz bir denizaltı tarafından torpillenerek batırılmıştır. Bu olayda 167 Türk ve 1 İngiliz olmak üzere 168 kişi hayatını kaybetmiş 32 kazazede ise kurtulabilmiştir. Kazadan hemen sonra Alman ve İtalyanlar kazada sorumlulukları olmadıkları yolunda açıklamada bulunmuşlardır. Dönemin süreli yayınları, değerlendirmeleri, Başbakanlık Cumhuriyet Arşivi Belgeleri ve Türkiye Büyük Millet Meclisi Zabıt Ceridelerine göre; yapılan değerlendirmelerle Refah Şilebinin batırılması hadisesi Türkiye Cumhuriyetinin Ulusal ve Uluslararası güvenliğine bir müdahale olarak değerlendirilmiştir. TBMMde şiddetli tartışmalar yaşanmış, Milli Savunma Bakanı ve Ulaştırma Bakanı istifa etmek zorunda kalmıştır. Daha sonraki yıllarda Fransızların gemiyi yanlışlıkla batırdıkları yolundaki bulgular üzerine gizli pazarlıklar sonucu 2 savaş gemisi tazminat olarak Türkiyeye verilmiştir.
Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi
Cumhuriyet Türkiyesinde Elektrik Enerjisi Üretimi ve Enerji Politikaları (1923-1960)
https://dergipark.org.tr/tr/pub/aamd/issue/40613/488932
https://dergipark.org.tr/tr/download/article-file/583232
Cumhuriyetin ilk yıllarından itibaren 1960 yılına kadar Türkiyede elektrik enerjisi üretimi çalışmaları ve enerji politikaları ile bu politikaların ekonomiye olan yansımaları, çalışmanın konusunu teşkil etmektedir. Konu, Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) döneminde elektrik üretimi (1923-1950); Demokrat Parti (DP) döneminde elektrik üretimi (1950-1960) ile sınırlandırılarak iki dönem dahilinde ele alınmıştır. Türkiyede elektrik üretimi çalışmaları ve enerji politikaları ile bu politikaların ekonomiye olan katkıları sayısal veriler üzerinde değerlendirilmiştir. Çalışmanın kaynak materyalini, Cumhuriyet arşivi belgeleri, resmi yayınlardan; zabıt ceridesi, kanunlar ve tutanak dergileri, resmi gazete, istatistik yıllıkları, ayın tarihi ve dönemin süreli yayınları arasında bulunan ekonomi dergilerinin makaleleri oluşturmaktadır. Konu incelenirken, dönemin Türkiyesi ile Dünyanın elektrik üretimi alanında yaşanan gelişmeleri göz önüne alınarak gerekli değerlendirilmeler yapılmıştır. Çalışmada elde edilen sonuç şudur: Cumhuriyetin ilk yıllarından itibaren CHP Hükümetleri zamanında elektrik üretimi faaliyetleri yabancı sermayeli imtiyazlı ortaklıklar şeklinde yürütülmüş, 1930lu yıllara gelindiğinde yabancı sermayenin elinde bulunan imtiyazlar Devlet tarafından satın alınmaya başlanmıştır. 14 Haziran 1935 tarihinde Etibank ve Elektrik İşleri Etüt İdaresinin (EİEİ) kurulması ile elektrik enerjisinin üretimi ve dağıtımı bu kurumların uhdesine alınmıştır. DP hükümetinin iktidara gelmesi akabinde, 18 Aralık 1953 tarihinde Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğünün kurulması ve enerji üretimine daha da önem verilmesi ile beş büyük hidroelektrik santrallerinin yanı sıra orta ölçekte birçok santraller kurulmuştur. Bu suretle 1950 yılında 789.5 milyon kilovat saat olan enerji üretimi 1960 yılında 2 milyar 815 milyon kilovat saatin üzerine çıkarak ülke ekonomisine önemli katkılar sağlamıştır.
Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi
HATAY DEVLETİ BAŞBAKANI DOKTOR ABDURRAHMAN MELEK’İN YENİ MECMUA’DAKİ YAZILARI ÜZERİNE
https://dergipark.org.tr/tr/pub/aamd/issue/40613/489636
https://dergipark.org.tr/tr/download/article-file/584336
Bilindiği üzere basın dünyada dördüncü güç olarak kabul edilmektedir. Basın, halkın yönlendirilmesi, bilgilendirilmesi amacıyla kullanılmıştır. Abdurrahman Melek de bu gücü kullanan kişiler arasında yer almıştır. Melek bu doğrultuda Antakyada yayınlanan Yeni Mecmuada muhtelif yazılar kaleme almıştır. O, neredeyse bütün yazılarında bir şekilde sağlık ile bağlantı kurma çabası göstermiştir. Mesleki bilgi ve tecrübesini yazılarına yansıtmaya çalışmıştır. İlaveten verdiği siyasi mesajlarla İskenderun Sancağı halkını çeşitli konularda bilgilendirmek ve bilinçlendirmek istemiştir. Bu makalenin kapsamı sadece Abdurrahman Melekin Yeni Mecmuadaki yazıları ile sınırlıdır. Makalenin amacı ise Hatay Devleti Başbakanı Abdurrahman Melekin yazarlık yönünün de bilim dünyasına tanıtılmasıdır. Melekin gazetede yer alan 15 makalesinin 12 tanesi başyazı özelliği göstermektedir. İlk yazısı 15 Mayıs 1928, son yazısı ise 8 Ekim 1934 tarihinde yayınlanmıştır.
Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi
Kıbrıs’ta Yaşananlar ve Türk Mukavemet Teşkilatı (1957-1964)
https://dergipark.org.tr/tr/pub/aamd/issue/40613/489683
https://dergipark.org.tr/tr/download/article-file/584432
Kıbrıs, coğrafi konumundan dolayı uluslararası siyaset alanında büyük önem taşımaktadır. Kıbrıs Adasını yöneten devlet, Akdeniz ve çevresini kontrol edebilmektedir. Bundan dolayı tarihte mücadelelere ve savaşlara sahne olmuştur. 1878 yılında Osmanlı Devleti ile Birleşik Krallık (İngiltere) arasında imzalanan bir antlaşma ile Kıbrısın yönetimi İngiltereye bırakılmıştır. Birinci Dünya Savaşı başladığında, tek yanlı bir kararla İngiltere adayı ilhak etmiştir. Daha sonra Kıbrıs, Taç Kolonisi ilan edilmiştir. Kıbrıslı Rumların organizasyonu olan EOKA 1955 yılında George Grivas liderliğinde hükumete karşı saldırı başlatmıştır. Talepleri Enosistir (Yunanistan ile birleşmek). Sonra Kıbrıslı Türklere karşı katliam başlatmışlardır. Kıbrıslı Türklerin organizasyonu olan Türk Mukavemet Teşkilatı (TMT), 1957 yılında savunmaya başlamıştır. TMT Türkiye Cumhuriyetinin desteği ile yeniden yapılandırılmıştır. Bu çalışmada, TMTnin kuruluşu, yapısı, savunma faaliyetleri ve Kıbrıs Adasında yaşanan süreç anlatılmaktadır. Çalışmamızın amacı, Türk, İngiliz, Yunan ve Birleşmiş Milletler arasındaki ilişkilerin kronolojik özetini de içeren Kıbrıs konusundaki çalışmalara katkı sağlamaktır.
Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi
27 Mayıs Hürriyet ve Anayasa Bayramı
https://dergipark.org.tr/tr/pub/aamd/issue/40613/489717
https://dergipark.org.tr/tr/download/article-file/584480
Toplumların hayatlarında önem verdikleri günleri kutlama, anma ve tören gibi etkinliklerle hatırlamaları çok eski çağlardan beri süregelen bir davranış şeklidir. Devletler açısından bakılırsa da bu günler, hem hatırlama, hem gelecek nesillere aktarma hem de meşruiyetlerini sağlama olarak değerlendirilmektedir. Eski çağlardan itibaren bu etkinlikler zamanın şartlarına göre şekillenmişlerdir. Milli devletlerin kurulmasından itibaren de, daha çok yeni devletin meşruiyetini ortaya koyma, devletin kurulması için yapılan mücadelelerin unutulmaması ve gelecek nesillere bu bilincin aktarılması gibi amaçlarla, çok sayıda bayram veya anma günleri tertip edilmiştir. Türkiyede de II. Meşrutiyet Döneminden başlamak üzere, çok sayıda milli gün belirlenmiş ve bu günler çeşitli etkinlikler yapılarak anılmış ve kimileri günümüze kadar gelmiştir. Bu çalışmanın konusunu, 1963-1980 dönemi arasında 27 Mayıs 1960 Askeri Müdahalesi sonrası kutlanan Hürriyet ve Anayasa Bayramı oluşturmaktadır. Bir askeri müdahalenin ve ardından yapılan yeni bir anayasanın kutlanması olarak özetlenebilecek bu bayram, her ne kadar halkın bayramı, özgürlüklerin kutlanması ve ülkenin demokrasiye kavuştuğu bir devrim günü olarak lanse edilse de, söz konusu bayram ülkenin tüm kesimleri tarafından benimsenmemiş, kutlamaları daha çok resmi düzeyde kalmış, halkın katılımının olmadığı bir bayram niteliğinde olmuştur. Çalışmada ağırlıklı olarak basın kullanılmış ve konu ile ilgili farklı siyasi görüşleri yansıtmasına dikkat edilmiştir. Buralardan elde edilen bilgilerden anlaşıldığı kadarıyla, 27 Mayıs Bayramı, ilk kutlandığı günden, günümüze kadar hep tartışmalara konu olmuştur. Söz konusu tartışmalar genellikle konuya ideolojik temelli bakılmasından kaynaklanmıştır. Ayrıca 1963-1980 dönemi ülkenin içinde bulunduğu çalkantılı durum, farklı siyasi görüşlerin çatışmaları, bayram haberlerine yansımış ve diğer bir askeri müdahaleye kadar devam eden bu bayram üzerine günümüzde dahi, 1963-1980 arası dönemde olduğu türden tartışmalar yapılmaktadır.
Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi
Bosna-Hersek’in Bağımsızlığını Kazanması ve Türkiye (1990-1992)
https://dergipark.org.tr/tr/pub/aamd/issue/40613/489726
https://dergipark.org.tr/tr/download/article-file/584489
Bu çalışmada; Yugoslavyanın dağılmasıyla Bosna-Hersekin 1 Mart 1992de bağımsızlığını kazanması, bağımsızlık karşısında Türkiyenin tutumu konu edilmiştir. Bu nedenle, konunun daha iyi anlaşılması için çalışmanın giriş kısmında, soğuk savaşın sona ermesinden, Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliğinin ve Yugoslavyanın dağılmasından söz edilmiştir. Çalışmanın esas kısmının ilk bölümünde; Bosna-Hersekin bağımsızlığını elde ediş süreci üzerinde durulmuş, bu süreçte yaşananlar, Türkiyenin takip ettiği dış politika ortaya konulmuştur. Çalışmanın ikinci bölümünde, Bosna-Hersekin bağımsızlığını kazanması karşısındaki Türkiyenin tutumu açıklığa kavuşturulmuştur. Çalışmanın son kısmında ise elde edilen bilgiler ışığında varılan sonuçlar ortaya konulmuştur.
Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi
Kuzey Azerbaycan’ın Karabağ Bölgesinin Tarihî Coğrafyası
https://dergipark.org.tr/tr/pub/aamd/issue/40613/489732
https://dergipark.org.tr/tr/download/article-file/584498
Makalede Azerbaycanın Karabağ bölgesine verilmiş Karabağ isminin etimolojik anlamı hakkında bilgiler aydınlatılmış, Karabağ bölgesine verilen bu ismin kökeni incelenerek analiz edilmiştir. Ayrıca makalede bölgenin tarihicoğrafyasına dair bilgiler de yer almıştır. Bunun yanı sıra bu dönemde bölgede çar hükümeti tarafından maksatlı olarak gerçekleştirilen idari arazi taksimatı ve bölgenin yönetim sistemine atanmış üst düzey Hıristiyan kökenli kişiler hakkında da bilgiler verilmiştir. Makalede ayrıca Azerbaycanın Karabağ bölgesinin kazalarında çar hükümeti tarafından kazaların yöneticiliğine atanmış memurlar hakkında bilgiler de yer almıştır.
Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi
Birinci TBMM’de Burdur Milletvekili Mehmet Akif (ERSOY) ve Faaliyetleri
https://dergipark.org.tr/tr/pub/aamd/issue/40725/490565
https://dergipark.org.tr/tr/download/article-file/585781
Birinci Dünya Savaşı sonrası başlayan işgaller Mehmet Akifi Anadoluya geçme yönünde teşvik etmiştir. Mehmet Akifin Anadoluya geçişinde Mustafa Kemal Paşanın daveti de etkili olmuştur. Mehmet Akif, oğlu Emin ve Ali Şükrü Bey 24 Nisan 1920 tarihinde Ankaraya ulaşmıştır. Mehmet Akif, Ankaraya gelişinin ardından, halkı milli mücadeleye çağırmak, bilinçlendirmek ve olumsuz propagandaların etkisini zayıflatmak amaçlarıyla, Eskişehir, Burdur, Sandıklı, Dinar, Antalya gibi yerleşim yerlerini ziyaret etmiştir. Burdurdan seçilen milletvekillerinden vefat ve istifa edenlerin yerine yapılan seçimde Burdurdan milletvekili seçilmiştir. Aynı zamanda Bigadan da milletvekili seçilmesi nedeniyle Biga milletvekilliğinden istifa etmiş, Burdur milletvekilliğini tercih etmiştir. Mecliste oluşturulan İrşat Encümeninde görev almış, Konyada çıkan karışıklıklar üzerine, Konyaya gönderilmiştir. Konyadan Afyon ve Eskişehire geçmiştir. Çankırı ve Kastamonuya ziyaretlerde bulunmuştur. İrşat Encümeni dışında Maarif Encümeninde de görev almıştır. Meclis tarafından açılan milli marş yarışmasına para ödülü olduğu için katılmayan Mehmet Akif, Maarif Vekili Hamdullah Suphi Bey tarafından ikna edilmiş ve bir milli marş kaleme almıştır. Bu marş Mecliste 12 Mart 1921 tarihinde kabul edilmiştir. Mehmet Akif Ankarada bulunduğu zamanlarda Mecliste çeşitli takrir ve teklifler yoluyla veya birtakım oylamalarda düşüncesini/tepkisini göstererek Meclis çalışmalarına katılmıştır. Büyük Taarruzun hemen sonrasında Ankaradan Eskişehire oradan Afyona gitmiş, muharebe meydanlarını dolaşmıştır. Ankaraya dönüşü sonrası Edirneye gitmiştir. Edirneden İstanbula geçmiş ve İstanbulda görüştüğü Prens Abbas Halim Paşa kendisini Mısıra davet etmiştir. Ankaraya döndükten sonra Maarif Encümeni üyeliğinden istifa etmiştir. Meclisin seçim kararı almasıyla birlikte sonraki dönem için milletvekilliğine aday olmamış, Birinci TBMM ile birlikte Mehmet Akifin milletvekilliği de son bulmuştur. Mehmet Akif, ailesiyle Ankaradan ayrılmış ve İstanbula taşınmıştır. 1923 senesi Eylül sonlarında Mısıra gitmiştir.
Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi
Devrinin Üç Bakanı Gözünden Mustafa Kemal Paşa
https://dergipark.org.tr/tr/pub/aamd/issue/40725/490603
https://dergipark.org.tr/tr/download/article-file/585836
Bu çalışmada Türkiye Cumhuriyetinin kurucusu Gazi Mustafa Kemal Atatürkün yakın çalışma arkadaşları arasında nasıl görülüp, algılandığının ipuçlarını veren, 1926 yılı Mart ayı içerisinde Vakit gazetesinde Gazi Paşayı Nasıl Tanıdınız? başlığıyla Arif Oruç imzasıyla yayınlanan bir röportaj dizisi ele alınmıştır. Dönemin tanınmış gazetecilerinden biri olan Arif Oruçun Hariciye Vekili Tevfik Rüşdü, Hariciye Encümeni Reisi ve daha sonra Dahiliye Vekili olacak Şükrü Kaya ve Maarif Vekili Mustafa Necati Beyler ile yapmış olduğu görüşmeler hem Mustafa Kemal Atatürkün biyografisinde hem de görüşlerini bildiren isimlerin biyografilerinde eksik kalan bir takım noktaları tamamlaması bakımından oldukça değerlidir. Sözü edilen röportajlarda her üç isme de aynı soruları yönelten Arif Oruç vekillerden; siyasette, idarede, askerlikte, hitabet ve kalem gücünde, inkılapçılıkta Atatürkü nasıl tanımladıklarını sormuştur. Bu soruların yanı sıra vekillerin Gazi Paşa ile ilk tanışma hikayelerini de gazetedeki tefrikalarda değerlendiren Oruç, son olarak Atatürkü tarihteki diğer büyük isimlerle kıyaslamalarını istemiştir. Üç isim de samimi ve sıcak bir ortamda gelişen mülakatlarda içtenlikle muhabirin sorularını yanıtlayarak tarihe önemli bir not düşmüştür. Bu röportaj dizisinin çalışmamızda yer almasının önemli yanı ise gerek Tevfik Rüştü Aras gerek Mustafa Necati gerekse de Şükrü Kaya ile ilgili yapılan çalışmalarda daha evvel bu bilgilerin kullanılmamış olmasıdır. Bu çalışma ileride hem bu üç mümtaz şahsiyet hem de Atatürk hakkında yazılacak eserlere biyografik katkılar sunacaktır.
Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi
I. Dünya Savaşı Başlarında Osmanlı Basınında Rusya Müslümanları
https://dergipark.org.tr/tr/pub/aamd/issue/40725/490608
https://dergipark.org.tr/tr/download/article-file/585843
I. Dünya Savaşında sansür yoluyla denetim altına alınan basın yayın organları, savaşan ülkelerin propaganda araçları haline getirilmiştir. Osmanlı gazeteleri de bu bağlamda kendi devletlerinin siyasi ve askeri amaçları kapsamında faaliyet göstermiş, kamuoyunu bu doğrultuda etkilemeye çalışmıştır. Osmanlı Devletinin, savaşın ilk günlerinden itibaren Rusya Müslümanlarını ayaklandırma çabaları, Rusya Müslümanlarını, özellikle de Kafkas halklarını Osmanlı basınının ilgi odağı haline getirmiştir. Ancak Sarıkamış yenilgisinden sonra bu tür ayaklandırma girişimlerinin başarı şansı kalmadığı görülünce yaklaşık üç ay süren yoğun ilgi yerini derin bir sessizliğe bırakmıştır. Bu çalışma, Osmanlı Devletinin Rusya Müslümanlarına yönelik söz konusu plan, proje ve uygulamalarını dönemin belli başlı basın organları üzerinden okuyarak analiz etmeyi amaçlamaktadır.
Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi
Kanun-i Esasi Gazetesi’nde İttihâd-ı İslam Teması
https://dergipark.org.tr/tr/pub/aamd/issue/40725/490614
https://dergipark.org.tr/tr/download/article-file/585861
Kanun-i Esasi Gazetesi, İttihat ve Terakki Cemiyetinin Kahire şubesinin 1896- 1899 yılları arasında neşrettiği bir gazetedir. Gazete, II. Abdülhamide muhalefetleri nedeniyle Mısıra kaçmak zorunda kalan Hoca Kadri Efendi ve Şeyh Alizade Hoca Muhyiddin Efendi tarafından çıkarılmıştır. Hoca Kadri Efendi, aynı zamanda, rüştiye sıralarında İstiklal Marşı şairi Mehmed Akifin öğretmenliğini yapmış ve onun düşünce dünyasını etkilemiş bir düşünürdür. Kanun-i Esasi yazarları, II. Abdülhamide karşı dini yönden muhalefet ederken anayasanın yürürlüğe konması, meclisin yeniden açılması ve İslam Birliği gibi temalar işlemişler, Jön Türklerin gayrimüslim unsurlarla iş birliği yapma politikalarına şiddetle karşı çıkarak İttihad-ı İslam düşüncesini temsil etmişlerdir. Bu çalışmada, Kanun-i Esasideki makalelerden hareketle İttihad-ı İslam teması işlenmiştir.
Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi
Atatürk Dönemi Türk Dış Politikasında Çok Yönlü Bir İnce Diplomasi Uygulaması: Siyasal, Hukuksal ve Askerî Boyutlarıyla Hatay’ın Türkiye’ye Katılma Süreci (1921-1939)
https://dergipark.org.tr/tr/pub/aamd/issue/40725/490636
https://dergipark.org.tr/tr/download/article-file/585895
Misak-ı Milli sınırları içerisinde yer alan İskenderun Sancağı (Hatay), gerek Milli Mücadele döneminde gerekse Lozan Barış Antlaşması sırasında ve sonrasında Türk dış politikasının hassasiyet noktalarından birini oluşturmuştur. İçerisinden geçilen dönemin şartlarının zorlaması sonucunda Ankara İtilafnamesi (1921) ve Lozan Barış Antlaşmasıyla (1923) Misak-ı Milli sınırları dışında kalan Hatay, 1930lu yılların ikinci yarısıyla birlikte Türkiyenin dış politikasında birincil önceliğe haiz bir mesele haline gelmiştir. Bu çerçevede, Hatayın Türkiyeye dahil edilmesi sürecinde uluslararası ortamda uygulamaya konan dış politikanın temelinde yer alan caydırıcı diplomasi stratejisi, büyük ölçüde Mustafa Kemal Atatürkün kişisel hassasiyeti ve uluslararası konjonktürü iyi tahlil edip; konuyla ilgili olarak ortaya koyduğu gerçekçi, pragmatist ve meşruiyete dikkat eden tutum ve davranışlar çerçevesinde şekillenerek, uluslararası hukuk ve diplomasi yoluyla Türk dış politikası tarihinde önemli bir başarıya imza atılmıştır. Bu çalışmada; Hatayın, Türkiyeye katılması sürecinde ortaya konan dış politika ve bu süreçte izlenen caydırıcı diplomasi stratejisi askeri, siyasi ve hukuksal boyutlarıyla ele alınıp değerlendirilecektir.
Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi
Çin Devlet Televizyonunda Türk İnkilâbının Temsili: “Kemal İhtilâli” Belgeseli Örneği
https://dergipark.org.tr/tr/pub/aamd/issue/40725/490662
https://dergipark.org.tr/tr/download/article-file/585933
Mustafa Kemal Atatürkün istiklal çabaları ve devrimleri Çin Halk Cumhuriyeti devlet televizyonu olan CCTVnin hazırladığı Dünya Tarihi programının 82. bölümünde bir belgesel ile anlatılmıştır. Kemal İhtilali adı verilen bu belgesel yarım saat sürmektedir. Belgeselde Atatürkün yıkılan bir imparatorluktan modern bir ulus devlet oluşturma çabaları bu sistemin gözünden işlenmektedir. Bu makalede CCTVnin hazırladığı Kemal İhtilali belgeseli Atatürk ve Türkiye Cumhuriyetinin dünyadaki etkisi, yansıma ve algılanışı açısından değerlendirilmiştir. Belgeselde kullanılan görüntüler ve dil bu kapsamda ele alınmış ve bu etki ve algılanış biçimleri çözümlenmeye çalışılmıştır. Bu amaçla araştırmada nitel içerik analizi kullanılmıştır. Çin Halkının bilinçlendirilmesi için yapılan bu belgeselde halihazırdaki rejimin sağlamlaştırılması amaçlanmıştır. Kemal İhtilali belgeselinde amaçla; bağımsızlık, halk hareketi, emperyalizme karşı kurtuluş mücadelesi ve Mustafa Kemal Atatürkün liderlik anlayışı ile çabaları işlenmiştir. Bu kurtuluş mücadelesi bir başkaldırı olarak nitelendirilmiş ve modern bir ulusun başlangıcı olarak verilmiştir. Belgeselde başkaldırıya liderlik eden Mustafa Kemal Atatürk, büyük bir lider olarak gösterilmiş ve Çin liderleri gibi anlatılarak yüceleştirilmiştir.
Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi
İçel’de Cumhuriyet’in Onuncu Yıl Kutlamaları ve Kutlamalar Sırasında Yaşanan Müessif Bir Hadise: Çomuzade Davası
https://dergipark.org.tr/tr/pub/aamd/issue/40725/490681
https://dergipark.org.tr/tr/download/article-file/585952
Türk milletinin İstiklal Harbi yıllarındaki var olma mücadelesi, Mustafa Kemalin önderliğinde Türkiye Cumhuriyeti devletinin kurulması ile neticelenmiştir. 29 Ekim 1923 tarihinde ise yeni Türk devletinin rejiminin cumhuriyet olduğu ilan edilmiştir. Bu durum, Türk halkı tarafından da genel itibariyle kabul görmüştür. Bunun en önemli göstergesi ise 29 Ekim tarihinin 1924 yılından itibaren bayram olarak kutlanması ve kutlamalara karşı halkın gösterdiği yakın ilgidir. Ancak kısa süre içerisinde gerçekleştirilmiş olan inkılaplar zaman zaman ciddi toplumsal tepkilere neden olmuştur. Bu tepkiler, Türkiye Cumhuriyetinin geleceğine yönelik endişeleri de gündeme getirmiştir. Fakat cumhuriyetin ilanının onuncu yıl dönümü kutlamalarına karşı halkın gösterdiği ilgi ve duyulan toplumsal heyecan, endişelerin yersiz olduğunu ortaya koyarak genç cumhuriyetin emin adımlarla yoluna devam edeceğini göstermiştir. Bu çalışmada, Cumhuriyetin onuncu yıl kutlamalarının İçel uygulaması ile kutlamalar esnasında Mersinde yaşanan ve dönemin basınına Çomuzade Davası olarak yansıyan hadise ele alınmıştır.
Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi
Enerji Kaynaklarının Naklinde Azerbaycan-Türkiye İşbirliği: “Nabucco”dan “Güney Gaz Koridoru”na
https://dergipark.org.tr/tr/pub/aamd/issue/40725/490692
https://dergipark.org.tr/tr/download/article-file/585972
Azerbaycan Cumhuriyeti uluslararası enerji projelerinin gerçekleşmesinde Türkiye ile ilk dönemden itibaren iş birliği yapıyor. Türk şirketleri BOTAŞ ve TPAO Azerbaycanın petrol ve gaz projelerine katılıyor. Azerbaycan, Şahdeniz gaz sahasından doğalgaz üretiminin başlatılması ve Bakü-Tiflis-Erzurum boru hattının işletilmesinden sonra, Avrupa ülkeleri için yeni bir mavi yakıt kaynağı olarak görülmeye başlandı. 2009 yılının başında Ukrayna ve Rusya arasında oluşmuş doğal gaz krizi, Nabucco boru hattı projesinin önemini daha da güçlendirdi. Bununla birlikte, gaz kaynakları hacminin yetersizliği ve Batılı ülkelerin finansman konularındaki tereddütsüzlüğü projenin uygulanma sürecini engellemiştir. Bu koşullar altında 2012 yılında Azerbaycan ve Türkiye, TANAPın (Trans Anadolu boru hattı) inşası için bir girişim başlattı. Dahası, bir yıl sonra bu projeye Güney İtalyaya giden bir gazyolu TAP (Trans Adriyatik boru hattı) üzerinde devam ettirme kararı alındı. Böylece Şahdeniz-2, Güney Kafkasya doğal gaz boru hattı, TANAP ve TAP gibi projeleri içeren Güney gaz koridoru oluşturuldu. Bu koridor, doğal gaz ithalat naklinin çeşitliliği ve Avrupa enerji güvenliği sigortasında stratejik bir çözüm olarak görülüyordu. Bu projenin uygulanmasında başlıca kaynak olan Azerbaycan ve Türkiyenin önemli bir rol oynadığını belirtmek gerekir. Dahası, bir enerji kaynağı olan Azerbaycan ve transit ülke olan Türkiye, Güney gaz koridoru projesinin gerçekleştirilmesinde büyük katkıda bulunmaktadır.
Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi
20. Yüzyılın Başında Eşraf-Aşiret Çatışması: Milli Aşireti Ve Diyarbakır Eşrafı Örneği
https://dergipark.org.tr/tr/pub/aamd/issue/44014/542202
https://dergipark.org.tr/tr/download/article-file/674893
Osmanlı döneminde Doğu ve Güneydoğunun en önemli aşiretlerinden birisi Milli Aşireti idi. İbrahim Paşanın aşiret reisi olduğu dönemde Milli Aşireti birçok aşireti bünyesine alarak büyük bir konfederasyona dönüşmüştür. Diyarbakır, Urfa, Halep, Mardin ve Musul arasında geniş bölgede hüküm süren bu aşiret, Sultan Abdülhamit döneminde kurulan Hamidiye Alayları kapsamına alınmıştır. Milli Aşireti, Hamidiye Alaylarına mensup olmanın sağladığı imtiyazlar sayesinde önemli bir nüfuz elde etmiş, bölgenin siyasi, sosyal ve ekonomik yapısını derinden sarsmıştır. İbrahim Paşa, bazı devlet yetkililerinin desteğini ve maiyetindeki silahlı birliklerin avantajını şahsi çıkarları doğrultusunda kullanarak bölgedeki diğer aşiretlere karşı saldırılarda bulunmuş ve özellikle de Diyarbakır vilayetine bağlı bazı yerleşim merkezlerini yağmalamış ve ciddi mağduriyetlere yol açmıştır. Milli Aşiretinin saldırıları karşında Diyarbakır eşrafı sesini Babıaliye ve Sultan Abdülhamite duyurmak için iki defa postaneyi işgal etmiştir. Diyarbakır eşrafının ısrarlı ve etkili tepkisi nedeniyle, tahkikat komisyonları kurulmuşsa da Hamidiye Alaylarının bağlı olduğu 4. Ordu Komutanlığı ve Mabeyndeki İbrahim Paşayı koruyan kişilerin gayretinden dolayı etkili bir sonuç alınamamıştır. Bu meselenin uzun yıllar Diyarbakır kamuoyunu meşgul etmesi, mağdur olan bölge halkının devlete olan güvenini daha da sarsmıştır.
Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi
Hırvatistan Kaynaklarına Göre Mustafa Kemal Atatürk Ve Kurtuluş Savaşı
https://dergipark.org.tr/tr/pub/aamd/issue/44014/542210
https://dergipark.org.tr/tr/download/article-file/674910
Türk Milli Mücadelesi ve özellikle de Mustafa Kemal Atatürkün Samsuna çıkışı meselesi Hırvatistandaki araştırma konuları arasında kendisine çokça yer bulamamıştır. Bu açıdan çalışmamızın sözü geçen boşluğun doldurulmasına kısmen de olsa katkıda bulunması amaçlanmaktadır. Bu makalede, Hırvat basın ve yayınında Atatürkün Samsuna çıkışı sonrasındaki gelişmelerin yansımaları incelenmekte ayrıca Hırvat basınının 1919 Anadolusundan ne kadar haberdar olduğunun ve Anadoludaki gelişmeler karşısında izlediği politikanın tanımlanması amaçlanmaktadır. Atatürkün Samsuna çıkışının öneminin Hırvatistanda sonradan anlaşılmış olması, 19 Mayısın Hırvat basınına bir kurtuluş harekatı başlangıcı olarak yansımaması ve bu nedenle basında kendine yeterince yer bulamaması sonucunu beraberinde getirmiştir. Buna rağmen 1930 ve sonraki yıllarda Hırvatistanda basılan kitap, dergi ve ansiklopedilerde 19 Mayıs hakkında pek çok bilgi bulunduğu görülmektedir. Bunun nedeni bu harekatın öneminin anlaşılmaya başlanması ve 19 Mayısın Hırvatistanda bağımsızlık harekatı olarak görülüp desteklenmesidir.
Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi
Dersaadet Tramvay Amelesi Grevi (26 Ocak-7 Şubat 1922)
https://dergipark.org.tr/tr/pub/aamd/issue/44014/542218
https://dergipark.org.tr/tr/download/article-file/674924
Dersaadet Tramvay Şirketine bağlı amele tarafından 26 Ocak-7 Şubat 1922 tarihleri arasında gerçekleştirilen grev, 1920 yılından itibaren gündeme getirilen çalışma hayatına yönelik taleplerin Şirket tarafından kabul edilmemesi üzerine başlamıştır. Türkiye Sosyalist Fırkasının da etkin bir rol oynadığı bu grev, belirli bir süre ulaşımın aksaması ve Tramvay Şirketinin maddi kaybı gibi etkilere yol açmıştır. Bu süreçte, İtilaf Devletleri ile hükumet tarafından uzlaşma sağlanmasına yönelik çeşitli girişimler olmuştur. Ancak Tramvay Şirketinin, amelenin hiçbir şarta bağlı olmadan işe başlaması görüşünde ısrar etmesi bu girişimleri sonuçsuz bırakmıştır. Şirket, zaman içerisinde özellikle dışarıdan sağladığı personelle ulaşım sorununu çözmeye başlarken, amelenin grevi yaygınlaştırma yönündeki çabaları da başarısız olacaktır. Tüm bu gelişmeler, grevci amelenin kendi arasında bir anlaşmazlığa düşerek temsilcilerini ihanetle suçlamasına yol açacaktır. Grev, yeni amele temsilcilerinin yaptığı uzlaşma girişiminin de sonuçsuz kalması ve grevcilerin tüm taleplerinden vazgeçerek işe başlamasıyla sona erecektir. Bu çalışmada, dönemin önemli grev hareketlerinden biri olan Dersaadet Tramvay Amelesi grevi nedenleri, gelişimi ve sonuçları bağlamında incelenmektedir.
Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi
Osmanlı’dan Cumhuriyet’e Yemen İle İlişkiler (1911-1938)
https://dergipark.org.tr/tr/pub/aamd/issue/44014/542225
https://dergipark.org.tr/tr/download/article-file/674937
I. Dünya Savaşı arifesinde adı sık sık cereyan eden isyanlarla anılan Yemen, devletin merkezine olan uzaklığı, mezhepsel farklılıkların körüklediği itaatsizlikler, bölgeye nüfuz etmeye çalışan emperyalist devletlerin baskısı gibi nedenlerle Osmanlı Devleti yönetimi açısından pek çok zorluğu ifade ediyordu. Yemende Osmanlı hakimiyeti zaman zaman değişikliğe uğrayan çeşitli yöntemlerle sürdürüldü. Özellikle merkezi otoriteye sık sık isyan eden İmam Yahya ile 1911de imzalanan Dean Antlaşması önemli bir ittifakın başlangıcına işaret etti. I. Dünya Savaşı neticesinde Osmanlı hakimiyetinin fiilen sona erdiği Yemende hukuki süreç Lozan Barış Antlaşması ile sonuçlandı. Kurulan Türkiye Cumhuriyeti ile Yemen Krallığı arasında ilişkiler dostane bir çerçevede ilerledi. Yemende Türk diplomatik temsilciliğinin resmi olarak tesisinden evvel buradaki gelişmeler Suudi devleti nezdinde bulunan Türk elçiliği vasıtasıyla Ankaraya bildirildi. Yemen ordusunun modernizasyonunda burada bulunan eski Osmanlı subaylarının önemli etkisi oldu. Özellikle Mahmud Nedim Beyin burada bulunduğu sürede çok defa kişisel inisiyatifiyle giriştiği faaliyetler resmi ilişkilerin bir parçasıymış gibi algılandı ve bu algı bölgede etkin olmak isteyen devletlerin istihbarat kayıtlarına yansıdı. Ancak bugün araştırmaya açık resmi belge ve telif eserlerin tetkikiyle anlaşılmaktadır ki Lozan Antlaşmasının ardından Türkiye Cumhuriyetinin Yemende fiili varlığı bölgede etkili olmak isteyen büyük güçleri tedirgin edecek bir mahiyet taşımamıştır. Yine de 1911de imzalanan Dean Antlaşması ardından I. Dünya Savaşı yılları ve Osmanlı İmparatorluğunun hakimiyetinin sona ermesi ve devlet sınırlarının oluşması süreçleriyle devam eden 27 yıllık zaman dilimi Türk-Yemen ilişkileri açısından pek çok değişim ve kırılma noktasını ifade etmekte ve pek çok detayı barındırmaktadır. Bu ana çerçevede sözü edilen detayları ön plana çıkarmayı hedefleyen bu çalışmanın ana kaynaklarını arşiv belgeleri, hatıratlar, süreli yayınlar ve tetkik eserler oluşturacaktır.
Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi
Cumhuriyet Döneminin En Önemli Ağır Sanayi Hamlesi: Karabük Demir Ve Çelik Fabrikası (1939-1960)
https://dergipark.org.tr/tr/pub/aamd/issue/44014/542257
https://dergipark.org.tr/tr/download/article-file/674994
Bu çalışmada Cumhuriyetin ilk yıllarından itibaren Karabük Demir ve Çelik Fabrikasının (KDÇF) tesisi yolunda Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) ile Demokrat Parti (DP) Hükümetleri tarafından yapılan girişimler ve üretimin artırılmasına yönelik 1960 yılına kadar gerçekleştirilen icraatlar ve bu icraatların ekonomiye olan katkıları incelenmiştir. Konu, KDÇFnin kuruluş çalışmaları (1925-1939); CHP döneminde KDÇFnin üretim faaliyetleri (1939-1950); DP döneminde KDÇFnin üretim çalışmaları (1950-1960) adlı başlıkları altında üç bölümde ele alınmıştır. Karabük Demir ve Çelik Fabrikasının kuruluşu, üretim faaliyetleri ve bu faaliyetlerin ekonomiye olan katkıları incelenirken sayısal veriler üzerinde değerlendirmeler yapılmıştır. Araştırmanın konusu hakkında literatürde yer alan boşluklar birinci elden kaynakların kullanılması yoluyla doldurulmuştur. Konu incelenirken dönemin Türkiyesi ile Dünyanın demir çelik alanında yaşanan gelişmeleri göz önüne alınarak bu gelişme ışığında verilerin karşılaştırmalı olarak değerlendirilmesi yapılmıştır. Çalışmada elde edilen sonuç şudur: CHP Hükümetlerinin gayretleriyle Türkiyede ağır sanayi hamlesi yönünde yapılan girişimler semeresini vermiş ve 9 Eylül 1939 tarihinde ilk fırının ateşlenmesiyle KDÇF tesis edilmiştir. İleriki dönemlerde, fabrikanın entegre halinde üretim üniteleri tamamlanmış, DP döneminde ise ilaveler yapılmıştır. Bütün ünitelerin hizmete girmesi, Türkiyede demir ve çelik üretiminin artmasına yol açtığı gibi, diğer sektörlerin gelişmesini de destekleyerek milli ekonomiye katkı sağlamıştır.
Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi
Tanin (1922-1925)
https://dergipark.org.tr/tr/pub/aamd/issue/44021/542234
https://dergipark.org.tr/tr/download/article-file/674961
Tanin, XX. yüzyıl Türk basın tarihinin önemli gazetelerinden biridir. Üç ayrı devrede yayımlanmıştır: 1908-1914, 1922-1925 ve 1943-1947. Gazetenin yayımlandığı yıllar tarihimizin önemli kilometre taşlarıdır. Taninin ikinci özgün yanı, her üç devrede aynı başyazar tarafından çıkarılmış olmasıdır. Bu başyazar, ünlü gazeteci ve siyasetçi Hüseyin Cahittir (Yalçın). 1908 yılından ölümüne kadar (1957) gazetecilik yapan Hüseyin Cahit (Yalçın), üretkenliği ve mücadeleci gazeteci kimliği ile adından çok söz ettirmiş, zaman zaman siyasal iktidar ile sorunlar yaşamış ve gazeteci kimliği ile İstiklal Mahkemelerinde bile yargılanmıştır. Hilafetin muhafazası konusundaki görüş ayrılığı bir yana bırakılacak olursa, Hüseyin Cahitin geleceğe yönelik öngörüleri ile siyasal iktidarın öngörüleri ters düşmemektedir. Tanin ve İstanbul basınının bir bölümü, Cumhuriyetin henüz yeni inşa edilmekte olduğu o yıllarda, durumun hassasiyetini yeterince dikkate almadan, siyasal iktidarı zaman zaman ölçüsü kaçan bir biçimde eleştirmişlerdir. Tanin ve diğer muhalif İstanbul basını, Mustafa Kemal Paşanın diktatörlüğe yönelmesinden endişe etmişlerdir. Hüseyin Cahitin eski İttihatçıların önde gelenleri ile olan yakınlığı, siyasal iktidarın ona ve gazetesi Tanine mesafeli bakmasına, ondan kuşkulanmasına neden olmuştur. Bu makalede, ikinci devrede (1922-1925) yayımlanan Tanin gazetesi tanıtılmakta ve bu gazetenin dönemin siyasal olaylarına (özellikle de, Cumhuriyetin ilanına ve Hilafetin kaldırılmasına) yaklaşımı ve siyasal iktidarla ilişkileri ele alınmaktadır.
Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi
1926 Yılı İstanbul Ticaret Ve Sanayi Odası Raporu Çerçevesinde Aşar Vergisinin Kaldırılması İle İlgili Bir Değerlendirme
https://dergipark.org.tr/tr/pub/aamd/issue/44021/542262
https://dergipark.org.tr/tr/download/article-file/675000
Çalışmada 1926 Yılında İstanbul Ticaret ve Sanayi Odasınca düzenlenmiş olan raporun bir değerlendirilmesi yapılmış ve raporun odak noktasını oluşturan Aşar Vergisinin kaldırılması incelenmiştir. Bu inceleme neticesinde raporda genel olarak aşar vergisinin olumsuz yanlarına dikkat çekildiği gözlemlenmiş ve bu verginin kaldırılmasının gereklilikleri sıralanmıştır. Ayrıca raporda Aşar Vergisinin kaldırılması çağdaşlaşma yolunda ilerlemenin temel koşullarından birisi olarak görülmüş ve buna benzer uygulamaların hayata geçirilmesinin önemine dikkat çekilmiştir. Fakat bu verginin kaldırılması neticesinde ortaya çıkan gelir eksikliğinin giderilmesinde başarılı olunamadığı ve bu nedenle Aşar Vergisinden meydana gelen boşluğun giderilmesi adına bir takım ek vergilere başvurulduğu ifade edilmiştir. Çalışmada 1926 Yılında İstanbul Ticaret ve Sanayi Odasınca düzenlenmiş olan raporun bir değerlendirilmesi yapılmış ve raporun odak noktasını oluşturan Aşar Vergisinin kaldırılması incelenmiştir. Bu inceleme neticesinde raporda genel olarak aşar vergisinin olumsuz yanlarına dikkat çekildiği gözlemlenmiş ve bu verginin kaldırılmasının gereklilikleri sıralanmıştır. Ayrıca raporda Aşar Vergisinin kaldırılması çağdaşlaşma yolunda ilerlemenin temel koşullarından birisi olarak görülmüş ve buna benzer uygulamaların hayata geçirilmesinin önemine dikkat çekilmiştir. Fakat bu verginin kaldırılması neticesinde ortaya çıkan gelir eksikliğinin giderilmesinde başarılı olunamadığı ve bu nedenle Aşar Vergisinden meydana gelen boşluğun giderilmesi adına bir takım ek vergilere başvurulduğu ifade edilmiştir.
Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi
İkinci Dünya Savaşı’nın İzmir’deki Hububat Üretimine Etkisi
https://dergipark.org.tr/tr/pub/aamd/issue/44021/542311
https://dergipark.org.tr/tr/download/article-file/675085
İkinci Dünya Savaşının başlaması ile stoklarda yeterli miktarda olmayan ihracat ürünlerinin, özellikle hububat çeşitlerinin fiyatlarında birkaç ay içinde ciddi artışlar görülmeye başlanmıştır. Köylü, fiyatları artan ürünlerin ekimine yönelerek, savaş buhranı nedeniyle yaşadığı olumsuz etkileri minimize etmek istemiştir. Hükümet ise stoklarda yeteri kadar hububat bulunmasını sağlayarak, yabancı ülkelerle yaptığı ihracat anlaşmalarını devam ettirmiştir. Bu sebeple, Milli Korunma Kanunu (MKK) ile savaş yıllarında piyasanın düzenlenmesi, halkın gıda ihtiyacının karşılanması ve köylünün ihtiyaç duyduğu ürünü ekmesinin sağlanması amacıyla gerekli düzenlemeleri yapma yetkisi hükümete tanınmıştır. Ayrıca, fiyatların olağanüstü artışının da önüne geçilebilmesi için önlemler alınmış, ancak alınan tüm önlemlere rağmen savaş sonuna kadar bu konuda başarılı olunamamıştır. Çalışmada İkinci Dünya Savaşı sürecinde hububat çeşitleri gibi temel tüketim maddelerinin, alınan kararlardan nasıl etkilendiği ve İzmir köylüsünün bu ürünün ekimine verdiği önem detaylı olarak ele alınmıştır.
Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi
Arapça Ezan Yasağı Ve Kaldırılması
https://dergipark.org.tr/tr/pub/aamd/issue/44021/542326
https://dergipark.org.tr/tr/download/article-file/675111
Erken Cumhuriyet döneminde yönetim, ülkenin dönüşümünü sağlamak için bazı ilkeler hedeflemiş ve bu doğrultuda da inkılaplar gerçekleştirmiştir. Bu ilkelerden olan laiklik çerçevesinde üzerinde durulan konulardan biri de ibadete çağrının dili olmuştur. Laikliğin yorumlanış biçimi olan çağdaşlaşmak ve milli bir toplum oluşturma hedefinden hareketle ibadete yapılan çağrının Türkçe olması gerekliliği üzerinde durulmuş ve bunun bir din meselesi olmayıp, dil meselesi olduğu yönünde vurgu yapılmıştır. Bu yönde ilk adımda bir düzenlemeye gidilmiştir. Bu düzenleme, yönetim tarafından dil meselesi olarak yansıtılsa da, halk bunu dine müdahale olarak görmüş ve uygulamak konusunda isteksiz davranmış yer yer ciddi tepkiler göstermiştir. İlerleyen yıllarda bu ihlallerin artması üzerine yönetim düzenlemeyi bağlayıcı hale getirmiş ve kanunlaştırmıştır. Bu haliyle çok partili hayata geçiş sürecine gelinmiş, yeni dönemin konjonktürel ortamı milli bir yapıyı güçlendirmeden çok, uluslararası yapılara angaje olma biçiminde ortaya çıkmasıyla birlikte, yönetim de katı biçimde uyguladığı bazı ilkelerini gevşetmiştir. Özellikle de Demokrat Partinin kurulmasıyla oluşan rekabetçi yapılanmada halkın rahatsızlık duyduğu konular önem kazanmıştır. Bu ortamda halkın da tepkisini çeken Arapça ezan yasağının kaldırılması gündeme gelmiştir. Kısa süre sonra da gerçekleştirilen seçimlerde yönetimi devralan Demokrat Parti halkın bu yöndeki isteğini yerine getirmiş ve Arapça ezan yasağını kaldırmıştır. Bu çalışma yasak ve kaldırılması süreçlerinde Türkçe ezanı ve çok partili hayatla birlikte dini özgürlükler alanında yaşanılan yansımaları, keza buna bağlı olarak da Arapça ezan yasağının kaldırılması konularını ele almaktadır. Çalışma yapılırken, literatür taraması gerçekleştirilmiş ve buna ek olarak, Devlet Arşivleri Genel Müdürlüğü bünyesinde var olan konuya ilişkin tüm bilgi ve belgelere birinci elden kaynaklara ulaşılmış; dönemin önemli gazeteleri taranmış, konuyla ilgili haber ve köşe yazıları tespitedilerek notlar alınmış ve bunların hepsi çalışmanın akışı içerisinde değerlendirilmiştir. Üzerinde az çalışılan, orijinal konulardan biri olan ezan düzenlemesine ilişkin bu makale, siyasal iletişim disiplini bakımından öneme sahip olmakta olup, bu alana özgün ve nitelikli bir katkı sağlama hedefi taşımaktadır.
Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi
Berlin Antlaşması Sonrasında Erzincan’da Eşkıyalık Ve Ermeni Hadiseleri
https://dergipark.org.tr/tr/pub/aamd/issue/44026/542305
https://dergipark.org.tr/tr/download/article-file/675072
Türk Milletinin gündeminde bulunan Ermeni Sorunu, fiilen 1865 yılından itibaren ortaya çıktı. Sorun Ayastefanos (1878) ve Berlin Antlaşmaları ile milletlerarası boyuta çekildi. Bu konu, gerçekte bir Ermeni Meselesi olmaktan ziyade, sanayileşen ülkelerin ihtiyacı olan hammadde kaynaklarının arayışına ve pazar elde etme emeline yönelik bir araç olarak kullanıldı. Bir gücün, diğer güç karşısında üstün duruma geçebilmesi için tarihte bir çok şantajlara tevessül edilmiştir. Ermeni sorunu da Türk Milletine irade dışı yaptırımlar uygulamak için bu güne kadar tazeliğini muhafaza etmiştir.
Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi
Oltu’nun İşgali, Kurtuluşu Ve Anavatan’a Katılımı (1878-1920)
https://dergipark.org.tr/tr/pub/aamd/issue/44026/542313
https://dergipark.org.tr/tr/download/article-file/675087
1877-1878 Osmanlı-Rus Savaşı sonrası 3 Mart 1878de imzalanan Ayastefanos (Yeşilköy) Antlaşmasına göre, Oltu, savaş tazminatı karşılığı Kars, Ardahan Batum ve Bayezid sancakları ile birlikte Rusyaya bırakıldı. Bölgedeki Rus işgali tam 40 yıl sürdü ve 25 Mart 1918de Türk ordusunun Oltuya girmesiyle son buldu. Oltu halkı, 30 Ekim 1918de imzalanan Mondros Mütarekesi koşullarını kabul etmeyerek, yeniden örgütlenmeye başladı. 18 Ocak 1919da Karsta kurulan Cenubi Garbi Kafkas Hükümeti ne bağlı Şura Şubeleri arasına Oltu da katıldı. Ancak bu hükümetin İngilizler tarafından dağıtılmasından sonra Oltu İslam Komitesi harekete geçerek, Oltu Şura Hükümetini kurdu. Oltu ve çevresini bir yıl kadar başarı ile yöneten ve Ermenileri sınırları içerisine sokmayan Oltu Şura Hükümeti Büyük Millet Meclisi Hükümetine Oltunun Anavatana katılma arzusunda olduğunu bildirdi. Büyük Millet Meclisi, 17 Mayıs 1920de bu isteği kabul ederek, Oltunun Anavatana katıldığını ilan etti. Bu arada Ermeniler 1920 Haziranında Oltuyu işgal etmek için taarruza geçtilerse de yerli kuvvetlerin ve IX. Kafkas Tümenine bağlı birliklerin karşı taarruzu ile kesin zafer kazanıldı. Böylece Oltunun bir Türk yurdu olduğu gerçeği kabul edilmiş oluyordu.
Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi
Erken Cumhuriyet Döneminde Siyaset-Ticaret-Medya Üçgeninde Bir Gazeteci: Mehmed Zeki Bey
https://dergipark.org.tr/tr/pub/aamd/issue/44026/542325
https://dergipark.org.tr/tr/download/article-file/675110
Mehmed Zeki Bey, Osmanlı Devletinin çözülüşü ile Türkiye Cumhuriyetinin kuruluşu arasındaki çalkantılı bir dönemde Türk basın hayatında yer almış bir gazetecidir. Onu diğer gazetecilerden ayıran en belirgin özelliği, Mehmed Zekinin çok dilliliği, çok kimlikliği ve nadir görünebilecek türden hareketli yaşam öyküsüdür. Bu makalede gazeteci ve iş adamı kimliği ile 1924te Almanyadaki sanayi firmalarını ziyaretiyle başlayan sorunlar süreci konu edilmiştir. Alman sanayi kuruluşlarından gelen bir talep üzerine Alman Dışişlerince Mehmed Zeki Bey hakkında bir rapor hazırlanması söz konusu olmuştur. İstanbuldaki Alman kolonisi Tötonya kulübünün bazı üyelerince kaleme alınarak Alman Dışişlerine gönderilen rapor, Mehmed Zeki Beyi ve sahibi olduğu Turquie Consortium (TUCO) şirketini zor durumda bırakmıştır. Bu durum karşısında, hakarete varan ifadelerin kullanıldığı raporu kaleme alanlara karşı, Mehmed Zeki Bey Türkiyede hakaret davası açmıştır. Alman büyükelçiliği, hukuki sürece müdahil olmuş ve Türk makamlarını yönlendirme çabası içine girmiştir. Sonuçta Mehmed Zeki Bey, birinci celsede davayı kaybetmiştir. Türk ve Alman resmi makamlarınca, hukuki süreçte kaleme alınan diplomatik yazışmalar ve istihbarat raporları, Mehmed Zeki Bey şahsında, I. Dünya Savaşı ile erken Cumhuriyet döneminin, siyasi ve iktisadi durumu hakkında değerli bilgiler sunmaktadır. Bu bağlamda medya gücünün, siyasi ve ticari faydalar sağlamakta oynadığı rol de gün yüzüne çıkmıştır. Başbakanlık Osmanlı ve Cumhuriyet Arşivleri ile Alman Dışişleri Bakanlığı Politik Arşivinde Mehmed Zeki Bey ile ilgili olarak hazırlanmış dosyalar, bu sıra dışı gazetecinin, ticari ve siyasi ilişkilerinin ortaya çıkmasında temel kaynak olmuştur.
Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi
Basın-Yayın Ve Turizm Genel Müdürlüğü Döneminde Turistik Tanıtım Ve Propaganda Faaliyetleri
https://dergipark.org.tr/tr/pub/aamd/issue/44026/542353
https://dergipark.org.tr/tr/download/article-file/675141
Turizm, günümüz itibariyle iktisadi, siyasi ve sosyal açılardan birçok ülke gibi Türkiyenin de mevcut durumunu ve geleceğini yakından etkileyen unsurlardan biri haline gelmiştir. Bu anlamda Türkiyede turizmin geçirdiği safhaların tarihsel açıdan incelenmesi, mevcut turizm teşkilatlanmasının ve faaliyetlerinin daha iyi anlaşılarak kuvvetlendirilmesi ve böylece ülke turizmine katkı sağlamak üzere geleceğe yönelik daha başarılı adımlar atılabilmesi bakımından önem arz etmektedir. Bu bağlamda Başbakanlıka bağlı olarak 1949-1957 yılları arasında faaliyet gösteren Basın-Yayın ve Turizm Genel Müdürlüğü (BYTGM)nün Türk turizm tarihi içinde önemli bir merhaleyi teşkil ettiği görülmektedir. Turizm faaliyetlerini geliştirmeye ve artırmaya yönelik turistik tanıtım ve propaganda faaliyetlerinin öneminin arttığı söz konusu dönem itibariyle çağdaş bir anlayış çerçevesinde Türkiyenin tarihi ve tabii güzelliklerinin ülke insanına ve yabancılara tanıtılması, turistler nezdinde olumlu bir ülke imajı uyandırılması ve bu münasebetle turistlere ülke sathında seyahat imkan ve fırsatları yaratılması bir gereklilik halini almıştı. Turizmin ülkeye sağlayabileceği iktisadi, siyasi ve sosyal kazançlar yetkililer ve ilgililer tarafından göz ardı edilmemiş, bu doğrultuda tanıtma ve propaganda faaliyetleri BYTGMnin başta gelen görevleri arasında yer almıştır. Bu yöndeki çalışmalar belediyeler, gönüllü ve hususi kuruluşlar ile bilim ve sanat insanlarınca da desteklenmiştir. Çalışma kapsamında Türkiye turizminde önemli bir dönüm noktasını ve gelişim merhalesini teşkil eden BYTGM dönemindeki turistik tanıtma ve propaganda faaliyetleri ele alınmıştır. Bu münasebetle Türkiyedeki sosyal tarih araştırmalarına katkı sağlamak ve turizm tarihi çalışmalarına da ışık tutmak amaçlanmıştır.
Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi
Lozan Antlaşmasının İmzalanması Ve Onaylanmasının Tanin Gazetesinde Yankıları
https://dergipark.org.tr/tr/pub/aamd/issue/44029/542363
https://dergipark.org.tr/tr/download/article-file/675156
Lozan Antlaşması müzakereleri devam ederken Türkiye basınında müzakerelerle ilgili yoğun tartışmalar devam etmekteydi. Genel olarak İstanbul basını müzakereler aleyhinde yayın yaparken Ankara basını müzakereleri destekler mahiyette yayın yapmaktaydı. Lozan Antlaşması imzalandıktan sonra ise lehteki yayınlar artarak devam ederken aleyhteki yayınlar eleştirilerinin dozunu azaltmıştır. Bu süreçte incelediğimiz Tanin Gazetesi, Türkiyenin bağımsızlığını sağlayan Lozan Antlaşmasının önemini kabul ederken Nüfus Mübadelesi, Musul Meselesi, savaş tazminatı ve sınırlar gibi muallakta kalan konularda eleştirilerini devam ettirmiştir. Lozan Antlaşmasının imzalanması, TBMMde onaylanması ve uygulanması sürecini günü gününe takip eden Tanin, yabancı basından yaptığı alıntılarla antlaşmanın Avrupadaki yankılarını da Türkiye kamuoyuna duyurmuştur. Özellikle iktisadi nüfuz bölgeleri gibi Avrupa gazetelerinde Türkiye aleyhinde çıkan yayınları aktararak Türkiyenin tam bağımsızlığına dikkat çekmiştir.
Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi
Haberleşme Sektörünün Önemli Bir Teşekkülü: Millî Mücadele Döneminden 1960 Yılına Türkiye’de Posta, Telgraf Ve Telefon (Ptt) Teşkilatı (1920-1960)
https://dergipark.org.tr/tr/pub/aamd/issue/44029/542417
https://dergipark.org.tr/tr/download/article-file/675262
Bu çalışmada haberleşme sektörünün önemli bir kuruluşu olan PTT Teşkilatının Büyük Millet Meclisinin teşkil edildiği ve Milli Mücadelenin yürütüldüğü 1920 yılından başlayarak 1960 yılına kadar olan 40 yıllık döneminde gelişim süreci ile ülkeye sağladığı katkılar incelenmiştir. Milli Mücadelenin yapıldığı yıllardan başlayarak 1960 yılına kadar Posta Telefon ve Telgraf (PTT) teşkilatında her yönden yapılan icraat ve faaliyetler, 1920-1923 Milli Mücadele döneminde posta ve haberleşme, 1923-1950 Cumhuriyet döneminde PTTnin gelişimi, 1950- 1960 Demokrat Parti döneminde PTT İşletmesinde yaşanan gelişmeler adı altında üç bölümde ele alınmıştır. Bu üç bölümde PTT teşkilatının faaliyetleri ve ülkeye sağladığı katkılar sayısal verilerle ortaya konmuştur. Araştırmanın konusu hakkında literatürde yer alan boşluklar birincil kaynakların kullanılması yoluyla doldurulmuştur. Konu incelenirken dönemin Türkiyesi ile Dünyanın haberleşme alanında yaşanan gelişmeleri göz önünde bulundurularak bu gelişmeler ışığında gerekli değerlendirmeler yapılmıştır. Çalışmada elde edilen sonuç şudur: 1920 yılından itibaren Büyük Millet Meclisinin açılmasıyla savaş döneminin ihtiyacına göre haberleşme ile ilgili bir dizi yasal düzenleme ve icraata gidilerek Posta ve Telgraf Genel Müdürlüğü aktif hale getirilir. Kurumun aktif hale getirilmesiyle de Milli Mücadele kazanılır. Cumhuriyet döneminde 3613 Sayılı Kanunla Ulaştırma Bakanlığına bağlanarak teşkilatlanmasını tamamlayan PTT İşletmesi, posta alanında gelişmesini sürdürmesine rağmen 1940 yılından itibaren telefonun yaygın olarak kullanılmaya başlamasıyla telgraf alanında gelişme hızını azaltarak sürdürür. Demokrat Parti döneminde ise eski hantal yapısından kurtularak modern bir yapıya kavuşan PTT teşkilatının, bilhassa teknik yatırım alanlarına hız verilerek telekomünikasyonun gelişme sürecinde ilerlemeler kaydetmesiyle, Cumhuriyetin ilk yıllarına kıyasla haberleşmenin hemen her alanındaki gelişme seyri daha iyi bir düzeyde gerçekleşmiştir.
Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi
Türkiye’de Modern Coğrafyanın Kuruluşu Ve Örgütlenmesi
https://dergipark.org.tr/tr/pub/aamd/issue/44029/542432
https://dergipark.org.tr/tr/download/article-file/675278
Coğrafya tarihi içinde modern coğrafyanın Türkiyeye giriş sürecini karşılayan1915-1941 arası dönem çok az incelenmiştir. Bu dönemde coğrafyada çok önemli kurumsal değişimler ve yenilikler olmuştur. Aynı zamanda bu yıllar Osmanlı Devletinin son yılları ile Türkiye Cumhuriyeti Devletinin ilk yıllarını kapsar. İmparatorluğun dağılması, I. Dünya savaşı ve yeni bir devletin ortaya çıkması gibi dünyayı etkileyen çok önemli siyasi olaylar aynı zaman dilimine denk gelir. Dönem içindeki gelişmeler üzerinde Atatürkün asker, komutan ve devlet adamı olarak rolü tartışılamaz. 1915te Darülfununda Coğrafya Bölümü kurulmasıyla başlayan, 1941de Türk Coğrafya Kongresinin toplanmasıyla sona eren dönem, kendi içinde de bölümlere ayrılır. Kurumlarla ilgili olaylar bu bölümlemede etkili olmuştur. Bunlar 1923 Cumhuriyetin kurulması, 1933 ise Darülfünunun İstanbul üniversitesine dönüştürülmesidir. Dönem incelemesi sırasında coğrafya ile ilgili olarak, okullar, hocalar ve eserler dikkate alınarak veriler oluşturulmuştur. Böylece dönemin genel değerlendirmesi yapılmıştır. Bu çalışmada, Gümüşçü (2014) tarafından adlandırılan Modern Türk Coğrafyasının Kuruluşu ve Örgütlenmesi (1915-1941) sınıflandırması çerçevesinde incelemeler yapılmıştır. Buna göre ilgili yıllarda daha önceki yıllara oranla yetişmiş eleman sayısı, hoca ve okul sayısı artmış, üniversiteler mezun vermeye başlamıştır. Yurt dışına gönderilen araştırmacılar dönerek göreve başlamış, yurt dışından çeşitli zaman dilimlerinde gelen hocalar coğrafya formasyonunun oluşup şekillenmesini sağlamışlardır.
Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi
Boraltan Faciası: Türk Kökenli Sovyet Vatandaşı Mültecilerin Sovyetler Birliği’ne İadesi (1945)
https://dergipark.org.tr/tr/pub/aamd/issue/44029/542446
https://dergipark.org.tr/tr/download/article-file/675301
Sovyet Rusya kuruluşundan itibaren dünyaya barış mesajları vermiş, buna karşın idaresindeki halkları baskı ile yönetirken, yakın çevresine Marksizm ihraç etmeye çalışmıştır. II. Dünya Savaşında elde edilen galibiyet Sovyet Rusyaya Çarlık benzeri yeni yayılmacı politikaları uygulamaya koyma fırsatı sağlamıştır. Bu fırsatı kazanca çevirmek yolunda Sovyet lideri Josef Stalin ve Dışişleri Komiseri V. Mihailoviç Molotov Türk Boğazlarında egemenlik ve Doğu Avrupa ile Ortadoğuda etkinlik kurmak için çalışmışlardır. Stalin ve Molotov savaş bittiğinde Türkiyenin yalnız başına kalmasını istiyordu ve bu dileği Yalta Konferansında (1945) dile getirmişlerdi. İlk başta İngilterenin Sovyet taleplerine direnmesi Türkiyeye yönelik politikada farklı bir yöntem izlenmesine neden olmuştur. Savaşın son senesi olan 1945 yılı Mart ayında Moskova Büyükelçisi Selim Sarpere 1925 yılında imzalanan Dostluk ve Tarafsızlık (Saldırmazlık) Antlaşmasının süresinin uzatılmayacağı, Haziran ayında ise Kars ve Ardahanın iadesi ile Boğazların statüsünün yeniden ele alınması gerektiği bildirildi. Bu esnada yaşanan diğer kriz Savaş başladıktan hemen sonra Türkiyenin doğu sınırına kaydırılmış Sovyet Ordusundan firar ederek Türkiyeye sığınmış 243 Türk kökenli Müslüman Sovyet asker ve subayının iadesi sorunuydu. Türkiye söz konusu mültecilerin bir kısmını 1945 yılı Şubat ayında başlayan müttefiklik ilişkileri ve mütekabiliyet esasıyla zorla iade etmeye karar vermiş ve 195 kişi Kars sınırında Sovyet askerlerine teslim edilmiştir. Bu çalışmada, söz konusu iade hadisesiyle ilgili arşiv vesikaları incelenerek Sovyet vatandaşı Türk kökenli Müslüman asker mültecilerin iade süreci ve sonuçları irdelenecektir.
Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi
Osmanlı Devleti’nin Polonya Asıllı Esirlere Yaklaşımı Ve Türkiye’de Ölen Polonyalı Savaş Esirleri (1915- 1918)
https://dergipark.org.tr/tr/pub/aamd/issue/44030/542385
https://dergipark.org.tr/tr/download/article-file/675221
Birinci Dünya Savaşının üzerinde yeterince durulmayan dramatik gerçeklerinden birisi de şüphesiz esirler konusudur. Bu savaşta binlerce Osmanlı askeri İtilaf Devletlerince esir alınırken, Türkiyede de İtilaf Devletlerine mensup çok sayıda esir bulunmakta idi. Birinci Dünya Savaşında, Osmanlının esir aldığı Rus ordusu mensupları içerisinde Leh asıllılar da vardı. Anadolunun çeşitli yerlerinde, diğer İtilaf Devletleri esirleriyle birlikte, Leh asıllı askerlerin de, dönemin imkanları çerçevesinde, -dışarıdaki Türk esirlerinin şartlarıyla mukayese edilemeyecek düzeyde- iyi şartlarda tutulmaya çalışıldığı görülmüştür. Özellikle, tarihi Türk- Leh dostluğu çerçevesinde Polonya kökenli esirlere -mevcut hukuk ve müttefik politikaları da dikkate alınarak- toleranslı davranma yolları aranmıştır. Tabii ki, savaş şartlarının acı gerçeklerinden olarak, esirler arasında hayatını kaybedenler de bulunuyordu. Araştırmamızda Nisan 1918 itibarıyla, hayatını kaybeden 213 Polonyalının ayrıntılı künyesi tespit edilmiştir. Mevcut belgeler ışığında bizim ulaşabildiğimiz bu sayının ileride ortaya çıkacak yeni bazı bilgi ve belgelerle artması muhtemeldir. Künyeleri tespit edilebilen söz konusu Polonyalı askerlerin, daha ziyade o dönemin yaygın hastalıklarından dolayı vefat ettikleri görülmüştür.
Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi
Atatürk Dönemi Türkiye-Mısır İlişkileri Ve Günümüze Etkileri
https://dergipark.org.tr/tr/pub/aamd/issue/44030/542411
https://dergipark.org.tr/tr/download/article-file/675255
Orta Doğu ve Doğu Akdenizin iki önemli gücü olan Türkiye ve Mısır arasında güçlü bir tarihi ve kültürel bağ vardır. Bu güçlü bağ bugün Türkiye-Mısır ilişkilerini etkileyen en önemli faktördür. Modern Mısırda Türkiyenin etkilerini görmek mümkündür. Özellikle, Türkiyede cumhuriyetin ilanından sonra yapılan reformlar Mısırda modernleşme taraftarları tarafından ilgi ile takip edilmiştir. Atatürk dönemi aynı zamanda Mısırlı aydınların Türk inkılabına model olarak tartışmaya başladığı dönemdir. Mısır, 1952de Hür Subayların Kral Faruk rejimini devirip cumhuriyeti kurduğunda ve Arap Baharı ile birlikte Hüsnü Mübarek rejiminin devrilmesi ile başlayan süreçte, Atatürk döneminde Türkiyede yapılan reformları tekrar tartışmıştır. Bu çalışmada temel olarak Atatürk döneminde Türkiye-Mısır ilişkilerinin genel seyri incelenmiş ve bu dönemin sonraki yıllara etkisi değerlendirilmiştir.
Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi
Makbule Atadan’ın Mustafa Kemal Atatürk’ün Mirasına Yaklaşımı
https://dergipark.org.tr/tr/pub/aamd/issue/44030/542423
https://dergipark.org.tr/tr/download/article-file/675269
Atatürk 11 Haziran 1937de çiftliklerini Hazineye, 5 Eylül 1938 tarihli vasiyetiyle para, hisse senetleri, Çankayadaki menkul ve gayrimenkullerini belli şartlar altında Cumhuriyet Halk Partisine bağışladı. Atatürk, kendisine hediye edilen evlerden Bursadaki köşkünü Şubat 1938de Bursa Belediyesine bağışladığını açıklamıştı. Hastalığı sırasında İstanbulda vasiyetini yazarken, diğer evlerini de Ankaraya döndüğünde bağışlamaya karar vermişti. Ancak Ankaraya dönemedi. Atatürkün vefatı sonrasında Bursadaki de dahil olmak üzere bütün evleri Makbule (Boysan) Atadana kaldı. Oysa Atatürk mal varlığını Makbule Hanıma bırakmadan bağışlamayı istemiş, bu amaçla 1933te özel bir kanun hazırlanmıştı. Makbule Atadan Atatürkün bilinen vasiyetinin gerçek olmadığını, bu vasiyete inanmadığını açıklamıştır. Vasiyete inanmama nedeni, kendisine daha fazla şeyin bırakılacağı yönündeki beklentisiydi. Bununla birlikte, Atatürkün çiftliklerini Hazineye bağışlamasını kendisi de istemiştir. Makbule Atadan, Atatürkten kendisine kalanlarla ve vasiyetle bağlanan aylık 1.000 lira ile geçinemedi. Sağlığının da bozulması sonrasında, kendisinin talebi üzerine, Atatürkün vatana yaptığı hizmetlerden dolayı 1948 yılında Makbule Atadana devlet tarafından 1.000 lira maaş bağlandı. 18 Ocak 1956da vefat ettiğinde, bütün devlet erkanının katılımıyla Atatürkün kız kardeşine resmi bir cenaze töreni düzenlendi. Makbule Atadan vefat ettiğinde geride değerli bir miras bırakmamıştı.
Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi
Kalkınmanın Önemli Bir Unsuru, Kuruluşundan 50. Yılına Türkiye’de Çimento Sanayi (1910-1960)
https://dergipark.org.tr/tr/pub/aamd/issue/44030/542470
https://dergipark.org.tr/tr/download/article-file/675345
Bu araştırma 1910 yılında Darıcada Arslan Çimento Fabrikasının kurulmasıyla ilk adımı atılan çimento sanayinin 1960 yılına kadar olan 50 yıllık sürede tesis edilen fabrikalarının üretim faaliyetleriyle ekonomiye sağladığı katkıların incelenmesi üzerinedir. Osmanlı Devletinin son dönemlerinden başlayarak Demokrat Parti iktidarının sona erdiği 1960 yılına kadar olan çimento sanayi alanında yaşanan gelişmelerin sırayla 1910-1929 yılları arasında özel sermaye tarafından kurulan çimento fabrikaları ve bunların üretim faaliyetleriyle 1929 Dünya Ekonomik Krizi ve II. Dünya Savaşının (1939-1945) çimento sanayinin gelişimine yansımalarının incelenmesi hedeflenmiştir. DPnin kurulması ve 1950 yılında iktidara gelmesiyle çimento sanayiinde yaşanan gelişmelerin Türkiyede kalkınmaya olan etkisinin daha önceki dönemlerle karşılaştırmalı olarak incelenmesi de ortaya konmuştur. Çalışmanın konusu hakkında özellikle 1950-1960 dönemi için var olan literatür boşluğu birincil kaynakların kullanılması vasıtasıyla doldurulmuştur. Konu incelenirken dönemin Türkiyesi ve dünyanın içinde bulunduğu ekonomik şartlar göz önüne alınmış bu şartlara paralel olarak gerekli değerlendirmeler yapılmıştır. 1910-1950 yılları arası yaşanan Birinci Dünya Savaşı, 1929 Dünya Ekonomik Krizi ve II. Dünya Savaşı koşullarının ülkeyi ekonomik sıkıntıya sokması çimento sanayinin sermaye birikimine ve gelişimine engel olmuş fabrika sayıları ve üretim miktarları mahdut kalmıştır.1950-1960 yıllarında DPnin iktidara gelmesiyle çimento sanayiinde altın yılların başladığı müşahede edilmektedir. Ülkede girişilen yoğun bayındırlık hareketlerinin çimento talebini artırmasıyla hız kazanan bu sürece DP döneminde, devlet sermayesiyle yedi ve özel sermaye ile kurulan üç çimento fabrikasına daha önceden işletmeye açılmış bir devlet ve üç özel sermaye yatırımı çimento fabrikalarının iştirakiyle fabrika sayısı 14e ulaşmıştır. Böylece 1910-1950 yıllarına kıyasla DPnin 1950-1960 yılları arasındaki on yıllık iktidarı döneminde çimento sanayiinde daha iyi bir gelişme süreci yaşanmıştır.
Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi
Atatürk Döneminde Türkiye-Yunanistan İlişkileri, 1923-1938
https://dergipark.org.tr/tr/pub/aamd/issue/44033/542476
https://dergipark.org.tr/tr/download/article-file/675356
Türkiye Cumhuriyeti Devleti büyük oranda 1919-1922 yılları arasında Yunanistana karşı yapılan bir savaş sonrasında kurulabilmiştir. 1923 yılında imzalanan Lozan Antlaşmasıyla Atina ile Ankara aralarındaki savaşa bir son vermiş ve barışı tesis etmeye çalışmışlardır. Ancak bir antlaşma imzalanmış olmasına rağmen iki ülke arasındaki ilişkiler normalleşmemiştir. Özellikle Lozanda hükme bağlanan nüfus mübadelesinin uygulanmasından kaynaklanan sorunlardan dolayı iki ülke arasındaki ilişkiler gerilimli bir seyir takip etmiştir. Daha sonra özellikle iki devlet adamının, Türkiye adına Mustafa Kemal Atatürkün ve Yunanistan adına Eleftherios Venizelosun girişimleri sayesinde 1930 yılından itibaren Türkiye ile Yunanistan arasında iyi komşuluk ilişkileri kurulabilmiştir. Atatürkün 1938 yılındaki vefatına kadar Türkiye ile Yunanistan kalıcı dostluk tesis edilmesi adına çaba göstermişler ve aralarındaki barışı tüm Balkan coğrafyasına teşmil etmeye çalışmışlardır.
Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi
Atatürk Dönemi Ve Sonrasında Türkiye-İtalya İlişkilerini Etkileyen Faktörler
https://dergipark.org.tr/tr/pub/aamd/issue/44033/542496
https://dergipark.org.tr/tr/download/article-file/675385
XX. yüzyılın başlarından ortalarına kadar, Osmanlı Devleti ve yerine kurulan Türkiye Cumhuriyetinin İtalya ile ilişkileri inişli çıkışlı olmuştur. Osmanlı toprağı olan Trablusgarp bölgesine yerleşen İtalya, I. Dünya Savaşına da Anadoluda toprak kazanmak için girdi. Bunun için İngiltere ve Fransa ile gizli antlaşmalar imzaladı. Fakat savaştan sonra Müttefikleri İtalyaya verdikleri sözleri tutmadılar. Bunun üzerine İtalya, ekonomik imtiyazlar elde etmek için Anadoluda başlayan İstiklal Savaşını destekledi. Anadoluya yayılma hedefine bu dönemde de ulaşamayan İtalyada iktidara gelen Mussolini, gözünü Anadoluya dikti. Türkiye Cumhuriyeti, ilk yıllarında İtalyayı en büyük tehdit olarak gördü. 1928de Türkiye ile İtalya arasında imzalanan dostluk antlaşması ilişkileri yumuşatmakla birlikte, iki ülke ilişkileri hiçbir zaman istenen düzeye gelmedi. II. Dünya Savaşıdan yenik ayrılan İtalyada meydana gelen rejim değişikliğinden sonra Türk-İtalyan ilişkileri dostane bir seyir takip etti.
Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi
Xvııı.-Xx. Yüzyıllarda Tarihi Azerbaycan Toprağı - İrevan Hanlığı’nın Arazisine Ermenilerin Göç Ettirilme Politikası
https://dergipark.org.tr/tr/pub/aamd/issue/44033/542506
https://dergipark.org.tr/tr/download/article-file/675405
Makalede XVIII.-XX. yüzyıllarda tarihi Azerbaycan toprağı olan - İrevan Hanlığının arazisine Ermenilerin göç ettirilmesi politikasından ve aynı zamanda bu politika sonucunda yerli Azerbaycan Türklerine karşı hayata geçirilen toplu katliamlardan bahsedilmiştir. Tarihi Azerbaycan topraklarını işgal etmeye can atan ve bu topraklarda kendi çıkarlarını her zaman temin etmek niyetinde olan Çarlık Rusyanın işgalci politikası sonucunda dünyanın çeşitli yerlerinden, özellikle İran ve Osmanlı devletlerinin arazisinden Azerbaycana Ermenilerin göç ettirilme politikasının ayrıntıları tahlil edilmiştir. Makalede çeşitli kaynaklara dayanılarak Çarlık Rusyanın o dönemlerde bölgenin büyük güçleri sayılan İran ve Osmanlı devletleri ile yürüttüğü savaşlar sırasında ve savaşlardan sonra Ermenilerle olan ortak faaliyetleri aydınlatılmaya çalışılmış ve aynı zamanda kendi bağımsızlığını koruyarak Ermenilerin İrevan Hanlığı arazisine göç ettirilmesinin karşısına geçilmesi amacıyla İrevan hanlarının Osmanlı Devleti ile ilişkilerinin tarihinden bahsedilmiştir. İrevan hanlarının yabancı işgalcilere karşı mücadelede Osmanlı sultanları ile yazışmalarına da makalede zaman zaman yer verilmiştir. 1 Ekim 1827 tarihinde İrevan Hanlığının işgalinden itibaren XX. yüzyılın sonlarına kadar geçen bir devirde İrevan ve çevresinde yapılan demografik sayım sonuçları tarihi belgelerle gösterilmeye çalışılmış ve son iki yüz yılda hayata geçirilen asimilasyon politikası sonucunda Azerbaycanda yaşanan gerçekler ortaya çıkarılmıştır
Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi
Polis Arşiv Belgelerine Göre Atatürk’e Ve Diğer Devlet Adamlarına Yönelik Suikast Girişimleri
https://dergipark.org.tr/tr/pub/aamd/issue/44034/542492
https://dergipark.org.tr/tr/download/article-file/675381
Milli Mücadelenin başlangıcından ölümüne kadar Atatürke karşı her bir süreçte farklı şekillerde gösterilen muhalefet, zaman zaman kin, nefret ve hesaplaşma duyguları ile onu öldürme girişimlerine kadar varmıştır. Bu bağlamda, Atatürke karşı çok sayıda suikast planı yapıldığı bilinmektedir. İç ve dış güç odaklarınca tertip edilen bu suikast teşebbüslerinin arkasında çeşitli aktörler vardır. Ancak bu suikastlardan hiçbirisi başarıya ulaşamamış, çoğu teşebbüs daha planlama aşamasında iken polis tarafından açığa çıkarılmıştır. Bu teşebbüslerden 1926 yılında eski İttihatçıların düzenlediği öne sürülen İzmir suikastı ve 1935 yılında Çerkez Ethemin tertiplediği öldürme denemeleri, özellikle dönemin basınında geniş yankı bulmuştur. Bu çalışmada, Milli Mücadele surecinden başlayarak İkinci Dünya Savaşı yıllarına kadar Mustafa Kemale ve diğer devlet büyüklerine yönelik suikast planları, polis arşivlerinde yer alan belgeler ışığında bir kere daha değerlendirilmiştir. Ayrıca suikastlarla ilgili bu dönemde yayınlanan gazetelerde yer alan haberlere de değinilmiştir.
Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi
Atatürk’ün Adana Ziyaretleri
https://dergipark.org.tr/tr/pub/aamd/issue/44034/542509
https://dergipark.org.tr/tr/download/article-file/675410
Mustafa Kemal Atatürk zaman zaman yurt gezilerine çıkmıştır. Bu geziler kapsamında Adanaya da dokuz defa gelmiştir. Bu ziyaretler, bilhassa önemli siyasi ve sosyal gelişmelerin hemen öncesi veya sonrasında gerçekleşmiş olması bakımından dikkat çekmiştir. Bu nedenle Atatürk, ziyaretleri esnasında halkla iç içe olabileceği ve onlarla fikir alışverişinde bulunabileceği Belediye, Vilayet, Cumhuriyet Halk Fırkası ve Türk Ocağı gibi yerleri ziyarete büyük önem vermiştir. Bu şekilde, gerçekleştirmiş olduğu inkılapların uygulanışını görmüş, gerçekleştirmeyi düşündüğü inkılaplarla ilgili olarak da kamuoyunun nabzını tutma imkanına sahip olmuştur. Atatürkü Adana ziyaretleri esnasında mülki ve askeri yetkililerin yanı sıra kalabalık bir vatandaş topluluğu karşılamıştır. Bu yönüyle ziyaretler, Adanalıların Atasına olan sevgi ve saygısını göstermesi bakımından önemli birer vesile olmuştur. Bunun yanı sıra Ulu Önderin ziyaretler esnasında yaptığı konuşmalar da geleceğin Türkiyesine yönelik ipuçları vermesi bakımından büyük bir ilgiyle takip edilmiştir. Bu çalışmada da Ulu Önderin Adanayı ziyaretleri çeşitli yönleri ile ele alınmıştır.
Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi
Atatürk’ün Meşrutiyet’ten Cumhuriyet’e Geçişte Rejim Stratejileri: Atatürk’ün Tbmm Açılış Konuşmalarının İçerik Analizi (1920-1938)
https://dergipark.org.tr/tr/pub/aamd/issue/44034/542517
https://dergipark.org.tr/tr/download/article-file/675426
Bu araştırmanın konusu, Atatürkün yapmış olduğu Meclis açılış konuşmalarının içerik analizidir. Konu, Atatürkün Meşrutiyetten Cumhuriyete geçiş düşüncesi, ideolojisi ve stratejilerini ortaya koyacak şekilde sınırlandırılmıştır. Bu araştırmada, Atatürkün Meclis Açılış Konuşmalarının hem niceliksel hem de niteliksel içerik analizini yaparak, Atatürkün hangi kavramları sıklıkla ve hangi bağlamlarda kullandığını tespit ve buradan hareketle de onun düşünce ve politikalarını ortaya koymak amaçlanmıştır. Araştırmanın verileri, Atatürkün 1920-1938 tarihleri arasında yapmış olduğu yirmi Meclis açılış konuşma metinlerinden oluşmaktadır. Verilerin içerik analizi, Maxqda 11 bilgisayar programında yapıldı. İlk aşamada verilerin nicel analizi yapıldı ve kelime frekansları çıkarılarak sıklıkla kullanılan kelimeler tespit edildi. Sonraki aşamada da, sıklıkla kullanılan bu kelimelerin niteliksel analizi yapıldı ve kelimelerin hangi bağlam ve anlamlarda kullanıldığı tespit edilerek yorumlandı. Kurtuluş Aşaması: 1 Mart 1921-1 Mart 1922-1 Mart 1923 Meclis Açılış Konuşmaları: Türkiye Halkı kavramını ön plana çıkararak, ülkedeki tüm etnik grupları, kendi ifadesi ile ırk haklarını, birbirinden ayırmadan ülkenin asıl sahipleri olarak mücadelenin kendisine motive ettiği konuşmaları. 3. Kuruluş Aşaması: 13 Ağustos 1923-1 Kasım 1938 Meclis Açılış konuşmaları: Milli Mücadele kazanıldıktan sonraki aşamada Cumhuriyet rejimine geçişi sağladığı, Türk Milleti kavramını öne çıkararak, Ulus-devlet politikalarını uygulamaya koyduğu konuşmalarıdır.
Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi
Ortaokul (5-8. Sınıf) Türkçe Ders Kitaplarındaki Atatürk Teması Üzerine Bir İnceleme
https://dergipark.org.tr/tr/pub/aamd/issue/44034/542521
https://dergipark.org.tr/tr/download/article-file/675432
Bu çalışmanın amacı, ortaokul (5-8. sınıf) Türkçe ders kitaplarında yer alması gereken Atatürk teması ile ilgili metinleri yazar, metin türü ve konu bağlamında incelemektir. Buna bağlı olarak da 5. sınıflar için 7 farklı yayınevinin ders kitabı incelenmiştir. Ada, MEB, Koza ve Zambak Yayınlarında 3, Özgün Yayınlarında 5, Engin ve Harf Yayınlarında 6 olmak üzere toplam 29 metin dikkate alınmıştır. 6. sınıflar için 6 farklı yayınevinin ders kitabı incelenmiştir. Doku, Koza ve MEB Yayınlarında 4, Evren ve Tuna Yayınlarında 6, Pasifik Yayınlarında 7 olmak üzere toplam 31 metin ele alınmıştır. 7. sınıflar için 7 farklı yayınevinin ders kitabı incelenmiştir. Gizem, Pasifik ve Tuna Yayınlarında 4, Harf Yayınlarında 5, Koza, MEB ve Özgün Yayınlarında 6 olmak üzere toplam 35 metin dikkate alınmıştır. 8. sınıflar için 7 farklı yayınevinin ders kitabı incelenmiştir. Enderun ve Tav Yayınlarında 8, Erdem, Pasifik ve MEB Yayınlarında 5, Koza Yayınlarında 6, Özgün Yayınlarında 4 olmak üzere toplam 41 metin ele alınmıştır. Atatürk teması çerçevesinde değerlendirilen toplam 136 metnin yazar, metin türü ve konu bağlamında incelemeleri yapılmıştır. Bunun için nitel araştırma yöntemlerinden doküman analizi kullanılmıştır. Yayınevlerinin, Türkçe Öğretim Programında sınıf düzeylerine göre öğretilmesi gereken Atatürk ile ilgili konular ve metin türlerine büyük oranda dikkat ettikleri görülmüştür.
Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi
BİRİNCİ DÜNYA SAVAŞI VE MİLLÎ MÜCADELE’DE KASTAMONU MEVLEVİ ŞEYHİ ÂMİL ÇELEBİ VE AİLESİ (1910-1923)
https://dergipark.org.tr/tr/pub/aamd/issue/44048/542683
https://dergipark.org.tr/tr/download/article-file/675817
Bilindiği üzere, Birinci Dünya Savaşı ve arkasından başlayan Milli Mücadele, Anadoluda Türk-İslam varlığının devam edip edememe gibi fevkalade kritik gelişmeleri ihtiva eden bir nefs-i müdafaa hareketidir. Şüphesiz bu kritik süreç içerisinde, bazı gayr-i milli gelişmeler ve problemler yaşanmakla birlikte, yediden yetmişe herkes vatan savunmasında elinden gelen gayreti gösterdi. Bu gayret içinde sufi kurumların da önemli bir sorumluluk yüklendiği görülmektedir. Bu cümleden olmak üzere, Türk sufiliği içinde kayda değer bir mevkie sahip bulunan Mevlevihaneler, fevkalade önemli roller üstlenmiştir. Mevlevihaneler, Balkan Savaşında, yaralı askerler için hastane açılması ve benzeri bazı lojistik destek faaliyetleri içinde bulundular. Birinci Dünya Savaşında ise gönüllü tabur kurarak fiilen cepheye katıldılar. Milli Mücadelede ise kamuoyu oluşturulması ve vatan savunmasında önemli hizmetlerde bulundular. Mevlevilerin bütün bu faaliyetleri içinde Kastamonu Mevlevihanesi Post-nişini Amil Çelebi ve ailesinin ise oldukça aktif yer aldığı görülmektedir. Bu bildiride Amil Çelebi ve ailesinin Birinci Dünya Savaşı ve Milli Mücadele sırasındaki faaliyetleri Başbakanlık Osmanlı Arşivi, Başbakanlık Cumhuriyet Arşivi, Mevlana Müzesi Arşivi başta olmak üzere, dönemin basını ve diğer kaynaklar ışığında ele alınacaktır.
Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi
27 Mayıs 1960 Askerî Darbesi Ve Türk Polisi
https://dergipark.org.tr/tr/pub/aamd/issue/44048/542691
https://dergipark.org.tr/tr/download/article-file/675833
Türk ordusu 27 Mayıs 1960 tarihinde kansız bir darbe ile yönetime el koydu. 27 Mayısa giden süreçte meydana gelen olaylarda polis, siyasi taraf tutmakla (hükümet yanlısı olmakla) ve böylece tarafsızlığını kaybetmekle suçlandı. Bu nedenle darbenin hemen ardından askeri yönetim polis teşkilatını öncelikle ele alarak, bir takım yenileştirme ve yapılandırma faaliyetlerine girişti. Ancak Yassıadada gerçekleştirilen askeri yargılamalar esnasında Emniyet mensupları da yargılandı ve birçoğu çeşitli hapis cezalarına çarptırıldılar. Bu süreçte Emniyet Teşkilatı darbeden en çok etkilenen kurumlardan birisi oldu ve uzun yıllar darbenin etkisini üzerinden atamadı. Bu makale darbe öncesi polisin olayları algılama ve karşı koymadaki yetersizliği ve darbenin akabinde polis teşkilatının yaşadığı sıkıntıları ortaya koymayı amaçlamaktadır.
Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi
1950-1951 Bulgaristan’dan Türkiye’ye Göçler Ve Demokrat Parti’nin Göçmen Politikası
https://dergipark.org.tr/tr/pub/aamd/issue/44048/542700
https://dergipark.org.tr/tr/download/article-file/675862
1946 sonrasında Türkiyenin çok partili döneme geçmesi hem ulusal, hem de uluslararası ilişkiler açısından önemli etkileri olan bir süreci başlattı. Bu bağlamda, Türkiyenin Kore Savaşına asker göndermesi, NATO üyesi olarak Batı Bloku içinde açıkça yer alması ve Marshall yardımından yararlanması gibi kararlar zincirleme olarak birçok değişimi de birlikte getirdi. Göç ve göç politikaları açısından, tarımsal yapıda değişme, nüfus artışının hızlanması ve kentleşme sürecinin başlaması da çok önemli gelişmelerdi. Bu dönemde gerçekleşen göçün en önemli sebebi Bulgaristanda kurulan Komünist rejimin baskılarıydı. Bulgaristandaki Türk azınlık sosyalist bir yönetim altında yaşamak istemediğinden Bulgarlar yükselen milliyetçiliği durdurmak için baskı oluşturdu. Bu yaşanan göçler Türkiyede siyaset üzerinde önemli bir etki oluşturdu. İzlenilen göç politikası Cumhuriyet Halk Partisi ile Demokrat Parti arasında çekişmeye yol açtı.
Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi
Birinci Dünya Harbi Sonunda İstanbul’da Kömür Kıtlığı Ve Buna Bağlı Sıkıntılara Çözüm Arayışları
https://dergipark.org.tr/tr/pub/aamd/issue/44048/542720
https://dergipark.org.tr/tr/download/article-file/675907
Birinci Dünya Harbi Osmanlı Devletinin sonunu hazırlarken Osmanlı toplumunu da büyük bir ekonomik yıkımla karşı karşıya bırakmıştır. Harp yıllarında olduğu gibi Mütareke döneminde de İstanbul halkının sıkıntılarının başında iaşe, ısınma, aydınlatma ve ulaşım gibi hayatın idamesi için en zaruri ihtiyaçların karşılanması gerekmekteydi. 1918 yılı Ekim ayı sonlarında İstanbul halkı açlıkla yüz yüze gelmişti. Özellikle ekmek sıkıntısı had safhaya ulaşmıştı. İşlerin girift bir hal aldığı bu döngüde kömür buhranı da ayrı bir sorun teşkil ediyordu. Mütareke döneminin başında kömür buhranı öyle bir dereceye gelmişti ki; vapur, tren, değirmen, fabrika, elektrik aydınlatması gibi kömüre ihtiyaç duyan her şey durma noktasına dayanmıştı. Bu durum kömür kaçakçılığını beraberinde getirdiğinden hükumet, Sarıyerde bir kömür Kontrol Memurluğu kurarak Karadenize açılan veya İstanbula gelen nakliye vasıtalarında kömür kontrolü yapmaya başlamış, kömür yüklü kayıkların Boğaziçinde dolaşmasını yasaklamıştı. Kömür buhranı nedeniyle Haliç Vapurları bilet ücretlerini yüzde yüz artırmıştı. Özellikle 1918 yılı Ekim ayı sonlarından itibaren İstanbulda başta zahire ve kömür kıtlığına bağlı olarak hayatın pek çok alanında yaşanan mağduriyet 1919 yılı ortalarına kadar devam etmiştir. Bu süreçte iktidara gelen hükumetlerin aldığı tedbirler neticesinde fabrikaların, tramvayların ve vapurların yeniden düzenli olarak çalışmaya başlamasıyla İstanbulda gündelik hayat normal seyrine dönmeye başlamıştır. Bu çalışma, Harbin sona erdiği günlerde ve istila altındaki ilk aylarda İstanbulda kömür, iaşe, ulaşım ve aydınlatma gibi ihtiyaçların kıtlığı ile bu ihtiyaçların temini noktasında devletin çözüm arayışlarını ortaya koymayı amaçlamaktadır.
Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi
Cumhuriyetin Kuruluşuna Kadar Türkiye’de Yardım Cemiyetlerinin Sinema Faaliyetleri Ve Kamuoyunda Sinema Algısı (1910-1923)
https://dergipark.org.tr/tr/pub/aamd/issue/44051/542693
https://dergipark.org.tr/tr/download/article-file/675839
Osmanlı Devletinde sinema, II. Meşrutiyet döneminden itibaren yaygınlaşmaya başlamış ve kısa zaman içerisinde popüler kültürün önemli bir parçası haline gelmiştir. Devletin içinde bulunduğu koşullara paralel olarak sinema, ordunun eğitilmesi ve propaganda amaçlı kullanılmıştır. I. Dünya Savaşı ve sonrasında ise bazı yardım cemiyetleri gelir elde etmek için sinema faaliyetlerine yönelmişlerdir. Bu anlamda Müdafaa-i Milliye Cemiyeti ve Malulin-i Guzat Muavenet Heyeti, yaptıkları konulu filmlerin gösterimlerinden elde ettikleri gelirlerle toplumsal yaraları sarmaya çalışmışlardır. Yardım amaçlı başlayan bu faaliyetler Türk sinema tarihinin ilk örneklerini oluşturmuştur. Makalenin kaleme alınmasındaki temel düşünce sinemanın yukarıda ifade edilen pragmatik amaçlı kullanımına vurgu yapmaktır. Zira akademik yazında sinema ile ilgili yapılmış çeşitli araştırmalar bulunmakla birlikte ifade edilen alan tam olarak ortaya konmamıştır. Çalışmanın diğer bir vurgusu ise anılan cemiyetlerin sinema faaliyetlerinin kamuoyunda bir sinema algısı oluşmasına sağladığı katkıdır.
Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi
1939 Erzincan Büyük Depremi
https://dergipark.org.tr/tr/pub/aamd/issue/44051/542701
https://dergipark.org.tr/tr/download/article-file/675865
Erzincanın tarihinde yaşadığı yıkıcı etkisi en büyük deprem olma özelliğine sahip 27 Aralık 1939 depreminin yaraları merkezi ve mahalli teşkilatlar tarafından beraberce uyum içinde sarılmaya çalışılmıştır. Bu depremden Erzincanın yanısıra 11 vilayet de etkilenmiş ve büyük kayıplar vermiştir. Depremzedelerin iaşe ve iskanı, ihtiyaç maddelerinin tedariki ve dağıtımının organizasyonunu önemli meseleler olarak karşımıza çıkmıştır. Belli başlı şehirlerde kurulan yardım komisyonları depremzedeler yararına önemli miktarda para ve insani malzeme toplamayı başarmıştır. Bu yardımların yurtiçinden olduğu gibi yurtdışından da yapıldığı tespit edilmiştir.
Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi
I. Dünya Savaşı’nda Filistin Suriye Cephesi’nde Nili Casusluk Örgütünün Faaliyetleri
https://dergipark.org.tr/tr/pub/aamd/issue/44051/542721
https://dergipark.org.tr/tr/download/article-file/675909
I. Dünya Savaşında Osmanlı Devletinin kaderini belirleyen Filistin-Suriye Cephesi, büyük devletlerin istihbarat savaşlarına da sahne olmuştur. İngiltere, değişik kaynaklardan yürüttüğü istihbarat faaliyetlerini, en yaygın ve etkili kullanan devletlerin başında gelmiştir. Yahudiler tarafından kurulan ve Filistin-Suriye cephesinde etkili olan NİLİ casusluk örgütü, İngilizlerin Filistinde kullandığı en önemli istihbarat kaynaklarından biri olmuştur. NİLİ casusları, Osmanlı ordusunun asker sayısı, emir komuta zinciri, karargah mevkileri, moral durumu vs. gibi hususlarda bilgi toplayıp bunları Mısırdaki İngiliz İstihbarat Servisine ulaştırmıştır. NİLİnin katkısı, İngiliz ordusunun taktik strateji belirlemesinde ve savaşı kazanmasında önemli rol oynamıştır.
Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi
İttihatçıların Türkleştirme Siyasetiyle İlgili İddialar ve Tarih Yazımındaki Çelişkiler
https://dergipark.org.tr/tr/pub/aamd/issue/44051/542733
https://dergipark.org.tr/tr/download/article-file/675933
İttihatçıların Osmanlıcı mı yoksa Türkçü mü oldukları ihtilaflı bir konudur. İttihatçılar Osmanlıcılık siyaseti izlediklerini ifade etseler de bazı araştırmacılar izlenen Osmanlıcılık politikasının aslında Türkçülük ile aynı anlama geldiğini iddia ederler. Bu iddiaların kanıtlanması noktasında tarih yazımı ile ilgili çeşitli çelişkiler ortaya çıkmaktadır. İttihatçıların içinde çok farklı görüşleri savunan kişiler vardı. Bunlar arasında Türkçü görüşleri savunanlar da bulunmaktaydı. Ancak bu kişiler partinin yönetim kademesinde görevlendirilmemişti. Türkçü görüşü savunanlardan Ziya Gökalp, partide Merkezi Umumi üyesi olarak görev yapmaktaydı. Ancak onun konumu gençlik teşkilatlanması ile sınırlandırılmış ve kendisi karar verenler arasına alınmamıştı. İttihat ve Terakki Partisi, her görüşten olanları partiye kabul etti. Ancak Osmanlıcılık ve İslamcılık politikası olarak belirlediği çizgisini hiç değiştirmedi.
Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi
Kazım Karabekir Paşa’nın Basında Neşredilen Tarihi Mektupları ve Bunların Kamuoyundaki Yansımaları
https://dergipark.org.tr/tr/pub/aamd/issue/44055/542742
https://dergipark.org.tr/tr/download/article-file/675949
Türk İstiklal Savaşının önde gelen komutanlarından biri olan Kazım Karabekir Paşa, askeri ve siyasi faaliyetlerinden ari ve menkub bir yaşam sürdürdüğü 1933 yılı itibariyle Milliyet gazetesinde neşredilen ve Milli Mücadele dönemindeki hadiselere yer veren Ankaralının Defteri adlı yazı dizisi münasebetiyle kendisine birtakım itham ve eleştirilerde bulunulduğunu görmüştür. Her türlü tehlikeyi ve badireyi göze alarak atıldığı istiklal mücadelesinde yaptığı çalışmaların göz ardı edildiğini ve ülkesi için canla başla icra ettiği kutsal vazifeye gölge düşürülmek istendiğini düşünmesi nedeniyle bunlara cevap verme gereği hissetmiş, bu nedenle bahsi geçen gazetede yayımlanmak üzere söz konusu döneme ait hatıralarını içeren bir dizi mektup kaleme almıştır. Mütareke döneminden Cumhuriyetin ilanına uzanan sürece dair bilinen bilgilerin dışında ciddi iddiaları içeren ve dönemin önde gelen diğer basın organlarında da yer bulan bu mektuplar Hükumet erkanında, münevverler arasında ve kamuoyunda önemli bir etki yaratmış ve esaslı tartışmalara yol açmıştır. Bu makale; dönemin gündem yaratan tartışmalarını yayımlayan gazetelerden ve Başbakanlık Cumhuriyet Arşivindeki vesikalardan istifade edilmek suretiyle Karabekir Paşanın söz konusu mektuplarının kamuoyunda yarattığı etkiyi ve bunun neticelerini ortaya koymak üzere kaleme alınmıştır. Bu münasebetle basına yansıyan tartışmaların aktörlerinin söylemlerine ve iddialarına geniş çaplı olarak değinilmek suretiyle konu ile ilgili olarak yapılan çalışmalara ayrı bir derinlik kazandırılmış ve ilk defa olarak da tartışmaların kamuoyundaki yansımalarına yer verilmiştir.
Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi
Atatürk Döneminde Bürokrasinin Yeniden Yapılandırılması
https://dergipark.org.tr/tr/pub/aamd/issue/44055/542751
https://dergipark.org.tr/tr/download/article-file/675965
Yönetim birimlerinin karar alımı ve alınan kararların uygulanması noktasındaki en önemli aracı olan bürokrasi, Türk yönetim tarihinde de idarenin en önemli işlevsel aygıtı olmuştur. Bürokrasi kavramının ayrıntıları ile inceleyen Weber, bu konu üzerinde önemli çalışmalar yapmıştır. Weberin bürokrasi sınıflandırmasında yer alan patrimonyal bürokrasi tipi Osmanlı Devletinin yönetim yapısını açıklamada önemli bir yer işgal eder. Kişisel otorite ve geleneksel normların ön planda olduğu patrimonyal bürokrasi, Osmanlı devlet geleneğinin temelini oluşturmuştur. XIX. yy ile beraber meydana gelen gelişmeler Osmanlı patrimonyal bürokrasi düzeninde değişiklikler ortaya çıkarmış ve kanun ve hukuk temelli yeni bir yapılanmaya gidilmiştir. Ancak Sultan Abdülhamitin idaresi bürokrasinin yeniden merkezileştirilmesi sonucunu ortaya çıkarmıştır. Karışık ve ikili bir yapı gösteren bu yapılanma Cumhuriyetin ilanı ile beraber köklü bir değişikliğe tabi tutulmuştur. Osmanlıdan kalan köhne ve geleneksel bürokrasinin yeni kurulan rejimle uyumlu ve hukuki temellere dayanan yeni bir anlayış ile yapılandırılmasını öngören Atatürk, bu amaçla bir dizi hukuki reform gerçekleştirmiştir. Öncelikle Osmanlı bürokrasinin hala eski rejime bağlı kanatları tasfiye edilmiş, öte yandan yeni rejime tabi bir sınıfın oluşturulması için farklı metotlarla bir yenilenmeye gidilmiştir.
Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi
Adana İli İlköğretim Okullarında “Atatürkçülükle İlgili Konular”In Eğitim Ve Öğretimine Yönelik Bir Program Değerlendirme Çalışması
https://dergipark.org.tr/tr/pub/aamd/issue/44055/542760
https://dergipark.org.tr/tr/download/article-file/675989
Adana İli İlköğretim Okullarında Atatürkçülükle İlgili Konuların eğitim ve öğretimine yönelik olarak yapılan program değerlendirme çalışmasında; ilköğretim müfettişi (30), müdür/müdür yardımcısı (52), sınıf öğretmeni (103) ve branş öğretmenlerine (125) oluşan toplam (310) kişiye konu ile ilgili anket; (960) öğrenciye Bilişsel Alan Başarı Testi, 6. ve 8. sınıflara Duyuşsal Alan Tutum Ölçeği uygulanmıştır. Sınıflarda 4.409; 8. Sınıflarda 4.102 olarak gerçekleşmiştir. 3) Görev türlerine (ilköğretim müfettişi, yönetici, sınıf öğretmeni, branş öğretmeni) göre, Atatürkçülükle İlgili Konularda başarı düzeyi ortalamaları; % 17.74 çokiyi; % 59.03 iyi; % 19.03 orta ve % 4.19 yetersiz olarak bulunmuştur. 4) Görev türlerine göre, Atatürkçülükle İlgili Konuların program hedeflerine ulaşma düzeyi ortalamaları; % 45,16 evet; % 8,06 hayır; % 46,13 kısmen; % 0.65 fikrim yok, olarak bulunmuştur. 5) Görev türlerine göre, Atatürkçülükle İlgili Konularda, beklenen davranışların kazanılma düzeyi; % 47,74 evet; % 6.77 hayır; % 44,48 kısmen; % 0.32 fikrim yok, olarak belirtilmiş, % 0.8 de cevapsız bırakılmıştır.6) Okul türlerine (ilkokul, ortaokul, ilköğretim okulu, hepsi) göre, Atatürkçülükle İlgili Konularda başarı düzeyi ortalamaları; % 17,74 çokiyi; % 59,03 iyi; % 19,03 orta; % 4,19 yetersiz, olarak bulunmuştur. 7) Okul türlerine (ilkokul, ortaokul, ilköğretim okulu, hepsi) göre, Atatürkçülükle İlgili Konuların program hedeflerine ulaşılma oranı ortalama; % 45.16 evet; % 8.06 hayır; % 46.13 kısmen; % 0.65 fikrim yok, olarak bulunmuştur. 8) Okul türlerine (ilkokul, ortaokul, ilköğretim okulu, hepsi) göre, Atatürkçülükle İlgili Konularda beklenen davranışların kazanılma oranı ortalaması; % 47.74 evet; % 6,77 hayır; % 44.84 kısmen; % 0.32 fikrim yok, olarak bulunmuştur, % 0.32si de cevapsız bırakmıştır.. 9) Okulun yerleşim yerlerine (köy, kasaba, ilçe merkezi, hepsi) göre, Atatürkçülükle İlgili Konularda başarı düzeyi ortalaması; % 17.74 çokiyi; % 53.03 iyi; % 19.03 orta; % 4.19 yetersiz olarak bulunmuştur. 10) 7) Okulun yerleşim yerlerine göre, Atatürkçülükle İlgili Konuların program hedeflerine ulaşılıyor mu? Sorusu, ortalama; % 45.16 evet; % 8.06 hayır; % 46.13 kısmen; % 0.65 fikrim yok, diye cevaplandırılmıştır. 11) Okulun yerleşim yerlerine göre, öğrenciler Atatürkçülükle İlgili Konularda beklenen davranışları kazanıyor mu? Sorusu ortalama; % 47.74 evet; % 6.77 hayır; % 44.84 kısmen; % 0.32 fikrim yok, diye cevaplandırılmış, % 0.32 cevapsız bırakılmıştır. Bu çalışmanın amacı; ilköğretim okullarında, çeşitli dersler kapsamında okutulan Atatürkçülükle İlgili Konuların eğitim ve öğretim etkinliklerini değerlendirerek, hedeflerin gerçekleşme derecesini belirlemek, bu alanda çalışacak araştırmacılara veri/ bilgi sağlamak, hedeflerin gerçekleştirilmesinde karşılaşılan sorunları ortaya çıkarmak ve yöneticilere sorunların çözümüne ilişkin işlevsel öneriler sunmaktır.
Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi
Osmanlı İnsan Yetiştirme Düzeni ve Türkiye Cumhuriyeti’nin Kuruluşuna Etkileri
https://dergipark.org.tr/tr/pub/aamd/issue/44055/542805
https://dergipark.org.tr/tr/download/article-file/676104
Eğitim sistemlerinin, müfredatları, eğitim ve öğretim programları, ülkenin eğitim felsefesi, toplumun eğitime yüklediği misyon, eğitimsel araç ve amaçlar, uyguladıkları öğrenme yöntem ve stratejiler ile eğitim kalitesinin görünürlüğü, yetiştirdiği insan kaynaklarının niteliğini belirler. Eğitimli insan kaynağının tarihte neler yaptığı ve bu kaynağın niteliği geleceğin nasıl şekilleneceği hususunda da ipuçları içerir. Tarihin geçmiş dönemlerinde uzun zaman dilimleri içinde, bazen birlik ve beraberlik içinde bazen ayrı devletler halinde yaşayan Türk Dünyası, kurmuş olduğu medeniyetlerle de dünya uygarlığına önemli hizmetlerde bulunmuştur. Türklerin anavatanı Orta Asyadır. Anavatan toprakları Hazar Denizinden Kingan dağlarına, kuzeyde Sibir ovalarından, güneyde Pamir yaylasına, Karanlık dağlar, Altın dağları ve Çinin kuzey eyaletlerine kadar uzanır. Bu geniş sahada Türklüğün en eski ve kalabalık olarak kaynaştığı yer Hazar Denizi ile Balkaş gölü arasıdır. Orta Asyadan zaman zaman kitleler halinde çıkan Türk kabileleri Çine, Hinde, İrana, Mezopotamyaya, Mısıra, Anadoluya ve Avrupanın doğusu ile Balkanlara ve Avrupa ortalarına kadar uzanmış ve gittikleri yerlerde muhtelif isimlerle devletler kurmuşlardır. Göktürkler, Karahanlılar, Selçuklular ve Osmanlılar bu devletlerin en bilinenleridir. Bu güne göre en son büyük Türk Devleti olan Osmanlı, kendine has özellikleriyle, dünya hakimiyetini yaklaşık 600 yıl elinde tutmuştur. Ne yazık ki Osmanlı Devletinin çöküşüyle birlikte, Türk Dünyası dağılmış ve 20. yüzyıla büyük oranda esaret altında girmiştir. 20. yüzyılın esaretini, Türk Dünyası içinde ilk kez, yine Osmanlı Devletinin çekirdeğini oluşturan Türkiye kırmış ve Anadolunun şahlanışı ile bağımsızlığını kazanmıştır. Diğer Türk Dünyası ülkeleri ise, Batı ile Doğu blokları arasında tercih hakkını kullanmaktan başka çıkış yolu bulamamışlardır. İşte bu tercih hakkı, 20. yüzyılın, Türk Dünyasının Esaret yüzyılı olmasına yol açmıştır. Eğitimin başlangıcı insanlık kadar eskiye gitse de bir bilim olarak gelişimi yeni sayılır. Türklerin kurduğu farklı devletlerin yaşam tarzı ve sosyal yapısı Türk Eğitim Tarihinin belirleyicisi olmuştur. Türk Eğitim tarihi denildiğinde Türklerin Orta Asyadan göç ettiği dönemlerden başlayıp, günümüze kadar eğitim ve öğretim adına gerçekleştirdikleri bütün etkinlikler anlaşılmaktadır. Çok uzun dönemi kapsayan eğitim tarihi bu çalışmanın kapsamını aşmakla birlikte, bu makalade Osmanlı eğitim sistemi ve bu sistemin ürünü olan cumhuriyetin kurucu kadrolarının yeni Türkiye Cumhuriyetini şekillendirmesinde Osmanlı döneminde yetiştikleri, etkilendikleri eğitimin etkisi tartışılacaktır.
Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi
Adana’da Cumhuriyet’in Onuncu Yılı Kutlamaları
https://dergipark.org.tr/tr/pub/aamd/issue/44056/542750
https://dergipark.org.tr/tr/download/article-file/675964
Türk milletinin İstiklal Harbi yıllarındaki var olma mücadelesi, Mustafa Kemalin önderliğinde Türkiye Cumhuriyeti devletinin kurulması ile neticelenmiştir. Yeni Türk devletinin siyasal rejiminin cumhuriyet olduğu ise 29 Ekim 1923te ilan edilmiştir. Mustafa Kemal Atatürk tarafından ilan edilen bu durum, Türk halkı tarafından da büyük kabul görmüştür. Bunun en önemli göstergesi ise 29 Ekim tarihinin 1924 yılından itibaren bayram olarak kutlanması ve kutlamalara karşı halkın gösterdiği yakın ilgidir. Ancak, yeni Türk devletinin adının konulması ile başlayan değişim sürecinde, kısa süre içerisinde pek çok inkılap gerçekleştirilmesi zaman zaman ciddi toplumsal tepkiler doğurmuştur. Bu tepkiler ise Türkiye Cumhuriyeti devletinin siyasal rejiminin geleceğine yönelik endişelerin zuhur etmesine sebep olmuştur. Cumhuriyetin ilanı ile başlayan değişim sürecinin devam edip etmeyeceği noktasında ise Cumhuriyetin onuncu yılı kutlamaları önemli bir gösterge olmuştur. Nitekim gerek hazırlık, gerekse kutlama törenlerine karşı halk tarafından gösterilen teveccüh ve duyulan toplumsal heyecan, genç cumhuriyetin emin adımlarla yoluna devam edeceğinin önemli bir işareti olmuştur. Bu durum, rejimin geleceğine yönelik endişeleri de ortadan kaldırmıştır. Bu çalışmada, Cumhuriyetin onuncu yıl kutlamalarının Adana uygulaması ele alınarak yaşanılan toplumsal tepki aktarılmaya çalışılmıştır.
Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi
Atatürk’ün Erzurum’daki Evi
https://dergipark.org.tr/tr/pub/aamd/issue/44056/542756
https://dergipark.org.tr/tr/download/article-file/675977
Mustafa Kemal Paşanın Erzurumda, arkadaşlarıyla birlikte uzun süre kaldığı ev, Milli Mücadelede önemli olaylara ev sahipliği yapmıştır. Evde, Erzurum Kongresi de dahil olmak üzere, o dönemde yaşanan olaylar görüşülmüş, önemli kararlar alınmıştır. Yine bu evde, ileride Cumhuriyetin ilan edileceği ve diğer inkılapların yapılacağı Mustafa Kemal Paşa tarafından dile getirilmiştir. Şapka İktisası Hakkındaki Kanunun kabulü öncesinde Erzurumda görülen tepkiler nedeniyle, Erzurumlular üzüntülerini bildirmiş, ayrıca 31 Aralık 1925te Erzurum Vilayeti Meclis-i Umumisi, evi Mustafa Kemal Paşaya hediye etme kararı almıştır. Evin hediye ediliş gerekçesi, vatanın kurtarılması planını bu evde yapmış olmasıdır. 8 Şubat 1926da adına tapuya kaydedilen evin anahtarını, seçilen heyet Ankaraya giderek Mustafa Kemal Paşaya teslim etmiştir. Mustafa Kemal Paşa, evi, aynı yıl mahalli Cumhuriyet Halk Fırkasının istifadesine bırakmış, ancak ev o dönemde lojman olarak kullanılmıştır. Atatürk, çiftliklerinin bağışında ve vasiyetinde evi bağışlamadığından, vefatı sonrasında ev, kanuni varisi olan Makbule Boysana kalmıştır. Ev, daha sonra Makbule Boysan tarafından Çocuk Esirgeme Kurumuna satılmıştır. Ev, Çocuk Esirgeme Kurumunun olduktan sonra, önce bu amaçla kullanılmış, daha sonra onarılarak 1984te Atatürk Evi Müzesi olarak ziyarete açılmıştır. Kültür Bakanlığı, 2001de Atatürk Evinin yeniden düzenlenmesine yönelik kapsamlı bir çalışma başlatmış, 2003te Atatürk Evi Müzesini ziyarete açmıştır. Müzenin Kültür ve Turizm Bakanlığına devredilmesi ise 2009 yılında gerçekleşmiştir.
Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi
Tek Parti Döneminde Parti Devlet Bütünleşmesine Bir Örnek: “Dilek Sistemi”
https://dergipark.org.tr/tr/pub/aamd/issue/44056/542769
https://dergipark.org.tr/tr/download/article-file/676021
Bu araştırmanın konusu, Türkiyede Tek Parti döneminde CHPnin uygulamalarından biri olan, Dilek Sistemi ile 1939 CHP V. Büyük Kurultayında görüşülen dilek ve isteklerdir. Araştırmanın birbiriyle bağlantılı iki amacı var: Birincisi, Dilek Sisteminin, gerekliliği ve işlevselliği farklı boyutlarda tartışıldıktan sonra, parti-devlet bütünleşmesinin bir göstergesi olarak değerlendirilmesidir. İkincisi, 1939 CHP V. Büyük Kurultayına, ocak, bucak, kaza ve vilayet kongrelerinden toplanarak gelen halkın dilek ve isteklerinden hareketle, dönemin Türkiyesinde öne çıkan sosyo-ekonomik koşulların çözümlenmesi ve yine bu kurultay örneğinde, Dilek Sisteminin işlerliğinin tartışılması amaçlanmaktadır. Parti-devlet bütünleşmesinin bir göstergesi olarak ele alınıp değerlendirilen Dilek Sistemi, işlerliği tartışmalı olmakla birlikte, Tek Parti döneminde, katılımcı demokrasinin yaşatılma çabası ve küçük çapta da olsa bir demokrasi platformu oluşturması açısından, demokrasiye geçiş hazırlığı olarak değerlendirilebilir.
Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi
1946 Milletvekili Genel Seçimleri: Manisa Örneği
https://dergipark.org.tr/tr/pub/aamd/issue/44056/542775
https://dergipark.org.tr/tr/download/article-file/676035
Bu makalede, Manisa Vilayetinde, 1946 yılında yapılan milletvekili genel seçimleri ele alınmıştır. Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) ve Demokrat Parti (DP) milletvekili adaylarının aday tespit çalışmaları, adayların propaganda faaliyetleri, seçim kampanyası sırasında ele aldıkları konular, seçim sonuçları ve son olarak da seçimde yaşanan bazı yolsuzluk ve usulsüzler değerlendirilmiştir. Bu seçimlerde Manisa Vilayetinde her iki parti de 11 aday göstermiştir. Adaylar arasında Şevket Raşit Hatipoğlu, Dr. Lütfi Kırdar gibi siyasi hayatın önemli isimlerinin yanı sıra Hakkı Tarık Us, İsmail Hakkı Uzunçarşılı gibi o dönemde gazeteci ya da yazar olarak tanınmış aydın kişiler de vardır. Seçimler öncesinde, her iki parti açısından da canlı bir propaganda faaliyeti olduğu milletvekili adaylarının kıyasıya siyasi mücadele ettikleri; halkın da gerek kahvehanelerde gerekse miting meydanlarında adayların konuşmalarını dinledikleri ve değerlendikleri anlaşılmaktadır. Mahiyeti tam olarak tespit edilememekle beraber, o günün gazetelerine yansıyan haberlerden ve seçimlere katılan tanıklarla yaptığımız görüşmelerden hareketle, bu seçimlerde Manisa Vilayetinde bazı yolsuzluk ve usulsüzlüklerin yapıldığı anlaşılmaktadır. Manisa Vilayeti bu seçimlerde 11 milletvekili çıkarmıştır. İlk kez tek dereceli olarak yapılan bu seçimler açık oy, gizli sayım esasına göre yapıldığı, dahası resmi seçim sonuçları yakıldığı için Manisa Vilayetinde hangi adayın kaç oy aldığını tam olarak öğrenmek de imkan dışı görünmektedir. Muhtemelen aynı sebepten, 11 milletvekilinin tamamını CHP kazanmış; 1946 seçimlerinde DP Manisadan hiç milletvekili çıkaramamıştır.
Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi
Türk Hava Kurumu’nun Kurduğu Hava Harp Sanayii Fabrikaları
https://dergipark.org.tr/tr/pub/aamd/issue/44056/542804
https://dergipark.org.tr/tr/download/article-file/676103
İstiklal Savaşı yıllarından başlamak üzere Anadoluda harp sanayinin kurulmasına yönelik çalışmalar yapılmıştır. Bu maksatla birçok tesis ve işletme Kırıkkale taraflarına yapılmaya başlanmıştır. Konyada ise hava unsuruna ait sistemlerin onarım ve faaliyetinin sağlandığı bir merkez oluşturulmuştur. Türkiye Cumhuriyetinin kurulması ile birlikte harp sanayine verilen önem artırılmış, kısa süre içinde kara, deniz ve hava güçlerine ait birçok tesisin kurulmasına başlanmıştır. 16 Şubat 1925 yılında Türk Tayyare Cemiyeti kurulmuştur. Aynı yıl içinde 15 Ağustos 1925de Alman Junkers Firması ile Kayseride uçak üretilmesi için bir antlaşma imzalanmıştır. Türk Tayyare Cemiyetinin ilk kuruluş amacında Uçak Sanayini kurmak gibi çok önemli bir hedefi de vardı. Bu madde daha sonra Kurumun kuruluş amaçlarından çıkarılmıştır. Kurum bu süreçte daha çok sportif havacılık ile bağış işlerini koordine ederek Hava Kuvvetlerine uçak temini ile iştigal etmiştir. İkinci Dünya Savaşı yıllarında ise Türkiyenin ihtiyacı olan uçakların içeride üretilmesi zorunluluğu ortaya çıkınca Hava Kurumu tarafından Uçak ve Uçak Motor Fabrikaları kurulması planlanmıştır. Etimesgut Uçak Fabrikası 1942 yılında 5.840 metre bir alanı kaplayan bir atölye durumundan kısa süre sonra 13.790 metre alana yayılan bir fabrikaya dönüşmüştür. Burada onlarca uçak ve bir çok planör üretilmiş, prototip hava araçları hazırlanmıştır. Ancak II. Dünya Savaşı sonrası alınan dış yardımlar bu fabrikanın kapanmasına neden olmuştur. Türkiye Cumhuriyeti tarihinde küçük ve ferdi denemeler dikkate alınmaz ise ilk Uçak Motor Fabrikası, Türk Hava Kurumu tarafından Gazi Orman Çiftliğinde 1945 yılında kurulmaya başlamış ve 1948 yılında çalışmaya başlamıştır. Motor Fabrikası kurulmadan önce Türk Hava Kurumu Başkanı Şükrü Koçak ve ekibi Amerikada veİngilterede temaslarda bulunmuş, motorların evsaf ve durumları hakkında incelemeler yapmışlardır. Fabrikanın, Devlet Ziraat İşletmeleri Genel Müdürlüğü arazisi olan Ankara Tavukçuluk Enstitüsü yanındaki 120.000 m lik alanda kurulması planlanmıştır. Seçilen arazi ve düşünülen projenin modern ve geleceğe yönelik ihtiyaçlara cevap vermesi bakımından oldukça ileriyi gören bir planlama yapılmıştır. Fabrika kurulmuş, motor üretimi gerçekleştirilmiştir. Ayrıca hava sanayi dışında da üretimler yapılmıştır. Motor Fabrikası da Uçak Fabrikası ile aynı kaderi paylaşmış, önce Makine Kimya Endüstrisi Kurumu(MKEK)na devredilmiş sonra Traktör Fabrikasına dönüşmüştür.
Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi
Akgünler Gazetesi ve Gazetede Adana Halkevi
https://dergipark.org.tr/tr/pub/aamd/issue/44059/542813
https://dergipark.org.tr/tr/download/article-file/676117
1932-1951 yılları arasında faaliyet göstermiş olan halkevleri, cumhuriyet değerlerini benimsemiş bireylerin yetişmesi için gayret göstermiş ve yakın dönem Türkiye tarihine damgasını vurmuş önemli bir sosyo-kültürel kurumdur. İlk olarak 19 Şubat 1932 tarihinde Afyon, Ankara, Aydın, Bolu, Bursa, Çanakkale, Denizli, Diyarbakır, Eskişehir, İstanbul, İzmir, Konya, Malatya ve Samsun gibi önemli merkezlerde açılmıştır. Kapatıldıkları 1951 yılına kadar sayıları 478e ulaşan bu kültür kurumlarından birisi de 24 Şubat 1933 tarihinde açılmış olan Adana Halkevidir. Anadolunun dört bir köşesinde açılan bu kurumlar, farklı konularda faaliyet gösteren dokuz şubeden meydana gelmişlerdir. 1932 tarihli CHF Halkevleri Talimatnamesine göre bu şubeler; Dil, Edebiyat, Tarih, Güzel Sanatlar, Temsil, Spor, İçtimai Yardım, Halk Dersaneleri ve Kurslar, Kütüphane ve Neşriyat, Köycüler ile Müze ve Sergi şubesidir. Bunlardan Kütüphane ve Neşriyat Şubesi, halkevlerinin kütüphane ve neşriyat hizmetini yerine getirmek maksadıyla tesis edilmiştir. Adana Halkevinin ilgili şubesi de, çeşitli kitapların yanı sıra Akgünler, Görüşler ve Çukurova isminde üç süreli yayın çıkarmıştır. Bunlardan Görüşler ve Çukurova dergi, Akgünler ise gazete formatında yayımlanmıştır. Bu çalışmada, halkevlerinin gazete yayıncılığına dair istisnai bir örnek olan Akgünler gazetesi ele alınacaktır. Bu esnada pek çok araştırmada dergi olarak zikredilen yayının türüne dair yanlışlık da düzeltilmiş olunacaktır.
Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi
Ziya Gökalp’in 1924 Anayasası ile ilgili Çalışmaları
https://dergipark.org.tr/tr/pub/aamd/issue/44059/542823
https://dergipark.org.tr/tr/download/article-file/676130
Saltanatın kaldırılması, Cumhuriyetin ilanı ve nihayetinde Halifeliğin kaldırılması ile birlikte eski rejim tasfiye edilerek modern bir devlet kurulmaya çalışılmıştır. Mutlakıyet dönemine ait olan 1876 Anayasası ve oldukça dar kapsamda hazırlanmış olan 1921 Anayasası, modern Türkiyenin ihtiyaçlarına cevap verecek durumda değildi. Bu nedenle çok daha modern ve demokratik bir anayasanın hazırlanması kaçınılmaz olmuştur. Cumhuriyetin ilanı ile birlikte, dönemin aydınları anayasa ile ilgili görüş ve düşüncelerini dile getirmişlerdir. Anayasa ile ilgili tartışmaların yoğun bir şekilde yapıldığı bu dönemde, ünlü sosyolog Ziya Gökalpin de, konu ile alakalı tuttuğu notlarından bu tartışmaların içerisinde olduğu anlaşılmaktadır. Gökalp bu notlarında, Amerikan Başkanlık sistemi, Mesleki Temsil, Kanunların anayasaya uygun olması gerekliliği, kadın erkek eşitliği ve daha birçok konuda düşünceler ileri sürmüştür. Gökalpin bu notları, onun 1924 Anayasasının hazırlanma sürecine yaptığı katkılara da ışık tutmaktadır.
Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi
Atatürk Döneminde Türkiye’de Beden Eğitiminin Gelişimi ve Gazi Beden Terbiyesi Bölümü
https://dergipark.org.tr/tr/pub/aamd/issue/44059/542834
https://dergipark.org.tr/tr/download/article-file/676144
XIX. yüzyılın son çeyreğinde Osmanlı Devletinde bazı askeri okullarla Galatasaray Sultanisinde jimnastik dersleri okutulmaktaysa da sporun bir bilim dalı olduğu pek bilinmiyordu. Spor, güç ve kuvvete dayanan basit hareketler olarak kabul ediliyordu. Ancak spor eğitimi alması için İsveçe gönderilen Selim Sırrı Bey (Tarcan) burada sporun bir bilim dalı olduğunu idrak etti. Yurda döndükten sonra Maarif Nezaretinde görev alarak bu konuyla ilgili faaliyetler yaptı. Mustafa Kemal Atatürk döneminde beden eğitimi konusunda çeşitli çalışmalar yapıldı ve Gazi Terbiye Enstitüsü bünyesinde Beden Terbiyesi Bölümü açıldı. Gazi Beden Eğitimi Bölümünün Cumhuriyetin eğitim sistemine, sosyal ve kültürel hayatına, yurt içi ve yurt dışı bağlantıları ile beden eğitiminin bir bilim dalı olarak kabul edilip bu bilimin geliştirilmesine çok büyük katkıları oldu.
Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi
Teşkilat-ı Mahsusa ve Birinci Dünya Savaşı Yıllarındaki Faaliyetleri
https://dergipark.org.tr/tr/pub/aamd/issue/44059/542839
https://dergipark.org.tr/tr/download/article-file/676149
Kuruluş tarihi tam olarak saptanamayan Teşkilat-ı Mahsusa geleneksel Osmanlıcılık fikrine bağlı gibi görünse de, teşkilat Panislamizm ve Pantürkizm fikrine dayanmıştır. İttihat Terakkinin yönetimi ele almasından sonra örgütün ilk teşkili 17 Kasım 1913 tarihine rastlamaktadır. Bu örgüt Sadrazama bağlı olarak çalışmıştır. Bu bağlantı, idari bağlantıdan ileri gitmemiş ve örgüt çalışmalarında bütünüyle bağımsız hareket etmiştir. Örgüt başkanı sadece Sadrazam ve Harbiye Nazırına bilgi vermiştir. Bu teşkilat; Ağustos 1914 yılında yeniden örgütlendiğinde, Rusya, Fransa, İngiltereye karşı çalışmalar yürütmüştür. Bu üç devletin kontrolündeki bölgelerde çeşitli faaliyetlerde bulunmuştur. Casusluk ve karşı casusluk için hücreler ve gizli gruplar kurmuştur. Askeri operasyonlar için düzensiz kuvvetleri silah altına almak, eğitmek ve idare etmek üzere çete savaşı uzman kadrolar oluşturulmuştur. Bazı bölgelerde Osmanlı topraklarını koruyan tek ittihatçı güç olmuştur.
Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi
Kadına Seçme ve Seçilme Hakkı Verilmesinin Türk Kamuoyundaki Yankıları
https://dergipark.org.tr/tr/pub/aamd/issue/44059/542844
https://dergipark.org.tr/tr/download/article-file/676160
Osmanlı Devletinde Tanzimatın ilanıyla birlikte Batı ile artan münasebetler sonucu kadının toplumdaki yeri ve önemi çeşitli yönleriyle tartışılır hale gelmiştir. Bu süreçte kurulmaya başlanılan kadın teşkilatları sayısının II. Meşrutiyet Döneminde çok daha artış gösterdiği dikkat çekmektedir. Türk kadını Milli Mücadele Döneminde de etkin olarak direniş faaliyetleri içerisinde yer almış ve mücadeleci kimliğini ortaya koymaktan çekinmemiştir. Cumhuriyetin ilk yıllarında Tevhid-i Tedrisat ve Medeni Kanunun kabulüyle, eğitim alanında ve sosyal alanda erkeklerle eşit haklara sahip olan kadınların siyasi hakları elde etmesinde Türk Kadın Birliği ve Türk Ocaklarının önemli katkısı olmuştur. Kadınların siyasi hakları kazanmasına yönelik tartışmalar zaman zaman meclis gündemine taşınmış olmakla beraber kadınlar, 1930 yılında belediye seçimlerine katılma, 1933 yılında muhtar seçme ve seçilme ve son olarak 1934 yılında da milletvekili seçme ve seçilme hakkını elde etmiştir. Türk kadını mutluluğunu İstanbuldan Ankaraya, İzmirden Adanaya değin memleketin dört bir tarafında büyük bir heyecanla ve çoşkuyla kutlamıştır. Bu çalışmada, Cumhuriyetin ilanından sonra kadın hakları alanındaki gelişmelere yer verilerek, kadınların siyasi hakları elde etmesinin yankıları, basında yer alan haber ve yazılarla ortaya konulmaya çalışılmıştır.
Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi
Milli Mücadele’de Türkiye’de Azalan Nüfus ve İzdivac Meselesi
https://dergipark.org.tr/tr/pub/aamd/issue/44059/542851
https://dergipark.org.tr/tr/download/article-file/676169
Tarih boyunca kurulan her devlet, Türk devlet geleneğinde de görülebildiği üzere nüfus gücüne dayanarak hayatiyetini devam ettirme politikası takip etmiştir. Birinci Dünya Savaşından büyük bir yıkım ile çıkan Osmanlı Devletindeki tartışmalardan biri de azalan nüfus meselesiydi. Azalan nüfus için alınabilecek önlemler, dönemin aydınları arasında tartışıldığı gibi TBMMde kanun teklifleri olarak gündeme gelmiştir. Konunun önemine vakıf bir insan olan Mustafa Kemal Atatürk de Türk kamuoyu ile düşüncelerini paylaşmıştır.
Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi
Atatürk’ün Vatandaşlık Anlayışı Ve Günümüzde Yahudiler
https://dergipark.org.tr/tr/pub/aamd/issue/44061/542817
https://dergipark.org.tr/tr/download/article-file/676123
Türkiye Cumhuriyetinin temel dayanaklarını Atatürk İlkeleri oluşturmaktadır. Atatürkün, eşitliği rehber alarak temellendirmeye çalıştığı vatandaşlık kavramının tanımı Türk Anayasasında da yerini almıştır. Bu kavram dini ve ırkçı bir anlam taşımadan Türk halkını birbirine bağlamaktadır. Bu açık tanımlamaya rağmen hala toplum içerisinde öteki, onlar anlayışının, önyargıların kırılamadığı görülmüştür. Bu çalışmada öncelikli olarak Türklerin Yahudilerle ilk temasından günümüze kadarki sürece genel bir tarihsel değerlendirmeyle yer verilecek, ardından 14 kanaat önderiyle derinlemesine mülakat yöntemi ile yapılan araştırma kısmına değinilecektir. Bu çalışmayla, günümüzde Türk Yahudilerinin karşılaştıkları sorunlar irdelenerek sorunların çözümüne katkı sağlamak amaçlanmıştır.
Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi
Gelibolu Yarımadası’nda İtilaf Blokuna Ait Harp Mezarlıklarının İnşası Ve Statüsü
https://dergipark.org.tr/tr/pub/aamd/issue/44061/542841
https://dergipark.org.tr/tr/download/article-file/676153
Boğazların hakimiyetini ele geçirmek ve Osmanlı Devletini savaş dışı bırakmak amacıyla Çanakkale Cephesini açan İtilaf Bloku 250,000e yakın kayıp vererek geri çekilmek zorunda kaldı. Çanakkale Savaşlarında hayatını kaybedenlerin çok azı için tek kişilik mezarlar yapılabildi. Savaş koşulları nedeniyle askerlerin büyük bir kısmı toplu ceset çukurlarına defnedildi. Bir kısmı da defnedilmeden arazi üzerinde kaldı. İtilaf Bloku geri çekildiğinden cesetlerini defnetme vazifesi de Osmanlı Devletine düştü. Buna rağmen Çanakkale Savaşlarının ardından yabancılara ait mezar ve mezarlıkların kasten tahrip edildiğine dair söylentiler yayıldı. Papalık Temsilcisi tarafından yapılan tespitlerle söylentilerin doğru olmadığı ortaya çıktı. Fakat Mondros Mütarekesinden sonra bu iddialar yeniden gündeme geldi. Mondros Mütarekesinin akabinde Çanakkaleyi işgal eden İngilizler mezarlıklarının bulunduğu mıntıkada kontrolü ele geçirmeye çalıştılar. İngiliz Mezar Tescil Birimi (MTB) yabancılara ait mezarlık ve kalıntıların yerlerini ve cesetlerin kimliklerinin bir kısmını tescil etti. MTBden sonra bölgeye gönderilen İmparatorluk Harp Mezarları Komisyonu (İHMK) tescil işlemlerini tamamlayarak mezarlık ve anıt inşasına başladı. Bu sıralarda imzalan Sevr Antlaşması İtilaf Devletlerine yabancılara ait mezarlık ve anıtları inşa, düzenlenme, bakım ve muhafazasını sağlama hakkını verdi. İngilizler onaylanmasını beklemeden Sevr Antlaşmasının mezarlıklarla ilgili maddelerinin büyük bir kısmını tatbikata geçirdiler. Milli Mücadelenin başarıyla sonuçlanması üzerine Sevr Antlaşması ortadan kaldırıldı. Ancak Geliboluda inşa çalışmaları neredeyse tamamlanmak üzereydi. İtilaf Devletleri Lozan Konferansında bu meseleyi gündeme getirdiler. Yapılan müzakerelerin ardından yabancı mezarlık ve anıtlarının yer aldığı mıntıka kendine has münhasır bir bölge haline getirildi. Bu bölgenin belirlenen amaçlar dışında kullanımı da yasaklandı. 1926 yılına kadar Geliboluda bulunan İtilaf mezarlık ve anıtların büyük bir kısmı tamamlandı.
Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi
Ziya Gökalp: Turancılıktan Türkçülüğe
https://dergipark.org.tr/tr/pub/aamd/issue/44061/542849
https://dergipark.org.tr/tr/download/article-file/676167
Ziya Gökalpin Türkçülük ideolojisinin farklı evreleri olduğu gibi, her dönemde onu etkileyen kaynaklar çeşitlidir. Bu kaynakların içinde en önemlilerinden biri, 19. yüzyılın sonunda resmi Ruslaştırma politikasına cevap olarak doğan Tatar ve Azerbaycan Türkçülüğüdür. Bu etki altında Gökalp, önceleri Türk dili konuşan bütün Türk halklarının kültürel birliği fikrini geliştirmiştir. Daha sonra ise her ne kadar benzer bir kültür ve dil paylaşsalar da, Anadolu Türklerinin Tatarlardan ve Orta Asya halklarından farklı olduğunu tartışarak Dış Türklerle arasına mesafe koymuştur. Bu gelişme, Gökalpin kendisini Tatar milliyetçiliğinden, özellikle de Yusuf Akçuradan ayırmasıyla başlamıştır. Gökalp, geliştirdiği Türkçülük ideolojisi çerçevesinde zamanının geçerli siyasa biçimi olan teritoryal ulus devlet modelini temel alarak Anadolu halklarını birleştirmeyi hedeflemiştir. Ona göre, Turancılığın sınırları çok geniş ve muğlaktır. Bugün hala bazı çevreler tarafından ırkçı ya da irredantist olarak tanımlanan Gökalp, Turancı olarak nitelendirildiği dönemde bile ırk ve biyolojik özelliklere her zaman mesafeli durmuş; bunların yerine dil, kültür ve din birliğini vurgulamıştır. Bu çalışma, Dış Türklerle temas halinde olan Gökalpin düşüncelerinin Turancılıktan Türkçülüğe evrilişi üzerinde durmaktadır. Aynı zamanda Türk kültürü ve ulusuna aidiyet temaları üzerinden devlete bağlılık fikrini savunan Gökalpin Türkçülüğünün köklerine ışık tutmayı hedeflemiştir.
Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi
Bir Osmanlı Hanımefendisi Ve Bir Cumhuriyet First Leydisi Reşide Bayar
https://dergipark.org.tr/tr/pub/aamd/issue/44061/542864
https://dergipark.org.tr/tr/download/article-file/676200
Cumhurbaşkanı Celal Bayarın eşi Reşide Bayar; milli mücadele, tek parti, çok partili hayat ve DP iktidarı dönemlerine tanıklık etti. Celal Bayarın uzun siyasi yaşamında ve başarılı faaliyetlerinin yanında yer aldı. Reşide Hanım, duruşu, siyasi tavrı ve gerçekleştirdiği sosyal faaliyetlerle dikkat çekti. Celal Bayarın Cumhurbaşkanı seçilmesiyle Çankaya Köşküne first leydi olarak çıkan Reşide Hanım, Köşk ün yeniden yapılandırılmasından halka açılmasına kadar pek çok önemli değişim ve dönüşüm gerçekleştirdi. 27 Mayıs 1960 darbesiyle birlikte Bayar ailesinin yaşadığı pek çok zorluğa karşı mücadele eden Reşide Hanım, 24 Aralık 1962de Celal Bayarı ziyarete giderken vefat etti. Reşide Hanım, yetişmesinden vefatına kadar geçen süreç içinde örnek bir Cumhuriyet kadını oldu.
Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi
I.Dünya Savaşı’nda Rusya’nın Ukrayna ve Diğer Bölgelerindeki Türk Savaş Esirlerine Dair Bazı Tespitler
https://dergipark.org.tr/tr/pub/aamd/issue/44062/542867
https://dergipark.org.tr/tr/download/article-file/676206
Bu araştırmada, I. Dünya Savaşında Rusyaya esir düşen Türk askerlerinin durumu ve Osmanlı Hükümeti ve daha sonra TBMM Hükümetinin bu Türk savaş esirlerine yönelik bazı politika ve uygulamaları ele alınmıştır. Gerek Ukrayna, gerekse Kafkasya ve Rusyanın diğer bölgelerindeki Türk esirlerinin hayatı, tabii ki savaşın acı faturası olarak, çeşitli sıkıntı ve dramlarla doludur. Bu dramlara şahit olan bölgedeki yerli Türk halkları, esir Türk askerlerine ellerinden gelen insani yardımları yapma gayreti içinde olagelmişlerdir. Bu maksatla çeşitli yardım komiteleri kurdukları bilinmektedir. Osmanlı Hükümeti ve daha sonra TBMM Rusyadaki Türk esirlerinin durumu ve bunların Anadoluya getirilmeleriyle ilgili çeşitli çalışmalar içinde olmuşlardır. Ankara Hükümetinin Sovyetlerle olan dostluk ilişkileri çerçevesinde Türk savaş esirleri hususu da önemli müzakere konularından biriydi. Ankara Hükümeti 28 Mart 1921de Sovyet Rusya ile Esir Mübadelesi sözleşmesi imzaladı. Aşağı-yukarı 6 ay sonra da 17 Eylülde Moskovada Ukrayna Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti ile benzer nitelikli bir Esir Mübadele Sözleşmesi imzalanmıştır. Bu sözleşmeler çerçevesinde -zaman zaman problemler yaşanmakla birlikte- Anadoluya çok sayıda Türk savaş esirinin dönüşü sağlanabilmiştir. Ancak değişik sebeplerden dolayı Anadoluya dönemeyen veya az sayıda da olsa oralarda evlenip Rusyaya yerleşenler de olmuştur. Araştırmamızda, Rusyanın Ukrayna ve diğer bölgelerinde Türk savaş esirlerinin yaşadıkları ve bunlarla ilgili bazı gelişmeler, arşiv belgeleri ve diğer kaynaklar çerçevesinde değerlendirilmiştir.